Akvaryumda Doğru Ve Akılcı Kum Kullanımı


Kategorideki Diğer Makaleler

  • Kimi zaman ressamların elinde uçuşan sanat parçacıkları olurlar. Kimi zaman ise camdan bir hapishanede zamanın hesabını güden minik bekçiler oluverirler. Nerede olursa olsun, bulunduğu yere hep bir anlam katmış, toprak ananın gurbetteki elçisidir kum. Bazen uzanır bir köprü olur, umutlarımızı taşır. Bazense aşılmaz bir engeldir…

    Kum kullanımının amaçları

    Geçmiş yıllarda taban malzemelerinin önemi daha çok vurgulanırken, şimdiki zamanda taban malzemelerinden daha az bahsedilir hale gelmiştir. Kimi hobicilerin gerçek hayattaki iletişim esnasında ve forumlarda beyan ettikleri fikirler nedeniyle taban malzemesi kullanımına karşı bir cephe gelişmiştir. Oysaki doğru çalışan bir sistem için taban malzemesi kullanılmasına, yani toprak ananın sihirli dokunuşuna ihtiyaç vardır. Asıl mesele doğru malzeme seçimi yapmaktır. Yanlış taban malzemesi seçimi sonrasında suçun kuma yüklenmesi pek de anlamlı değildir. Hobicilerin çoğu ise kumların özelliklerini bilmeden gelişigüzel seçimler yapmaktadır.

    Kumlar, şekillerine ve içeriklerine göre değişmekle beraber ciddi oranda bakteri yatağı olarak görev yapabilmektedir. Yüzeyde aerobik(oksijenli) bakterilere ev sahipliği yapan kumlar, eğer delikli yapıda ise deliklerin derinlerine doğru fakültatif anaerobik, mikroaerofilik ve anaerobik(oksijensiz) bakterilerin yerleşimine imkân tanır. Böylece doğadaki büyük boyuttaki çoklu dengenin minyatürü tezahür etmeye başlamış olur. Yani akvaryum sistemlerinin en büyük problemi olan su kalitesinin düşmesi sorunu çözülmeye başlanmış olur. Delikli yapıdaki kumlar çok daha fazla mikroorganizma tutabilirken düzgün yüzeyli kumlar, kumun çeşidine göre az mikroorganizma barındırabilir veya hiç barındırmayabilir.

    Biyolojik denge dendiğinde, forumlarda genellikle ilk akla gelen azot döngüsü oluyor. Gayet tabii, azot döngüsü oldukça önemli bir husus ancak tek başına başarımı sistemin sağlığı için yeterli değil. Bunun yanında metabolik aktiviteler sonucunda oluşan bilumum organik atığın da başarılı bir şekilde karbondioksit ve suya ayrıştırılarak sistemden atılması gerekiyor. Bunun için de azotlu atıkları çevirim bakterilerinin yanında Mycobacterium spp. , Penicillum spp. , Aspergillus spp. ,Rhizobium spp. ,Pseudomonas spp. , Saccharomyces spp., Bacillus spp. ve daha birçok mikroorganizma grubunun var olması gerekmektedir. Bunlar ise ancak porlu yapıdaki kumlarda veya toprakta bulunabilirler. Porlu yapıdaki diğer filtre malzemeleri de bu mikroorganizmalar için yaşam sahası olabilirler.

    Yukarıda bahsettiğimiz mikroorganizmalar birlikte çalıştığında akvaryumda sadece oksidasyonla bozulma gerçekleşmez. Bunun yanında fermantasyon(mayalanma) da meydana gelir ve ara basamaktaki canlılar için zararlı kimyasal formüle sahip bileşikler karbondioksit ve suya ayrışarak sistemden uzaklaştırılır. En güvenli yöntem budur.

    Kumun balıklar üzerinde psikoloji ve davranış açısından da önemi vardır. Kimi türler kumu güven kaynağı olarak görebilir. Onların yaşamının bir parçası olabilir. Özellikle dipte daha çok vakit geçiren balıklar ve cichlidler gibi kumla oynayan ve farklı amaçlar uğruna kumu şekillendiren balıklar için gerekli sosyal davranışları geliştirmek adına kum kullanımı elzemdir.

    Kum bitkiler için desteklik, besin, doğru bir ısı iletimi ve oksijenlenme sağlar. Aynı zamanda bitkiyle beraber kullanıldığında kum-bitki-bakteri üçgeninin kurulmasını sağlar. Bu üçgen doğadaki en iyi arıtım tesislerinden birisidir. Meydana gelen organik ve organoinorganik atıklar doğru ve yeterli kurulan bir üçgende zararsız formlara sorunsuz olarak çevrilebilmektedir.

    Balıklar kumun içinde var olan mikroorganizmaları kumla münasebet kurmak suretiyle sindirim kanallarına aktarırlar. Probiyotik olarak da sayılabilecek bu mikroorganizmalar balığı daha sağlıklı kılmak için var olması gereken etkenlerden birisidir. Taban malzemesi bulunmayan sistemlerde düz bir yüzeyde kolonize olmakta zorlanan faydalı mikroorganizmaların yerini daha ziyade fırsatçı ve zararlı olan mikroorganizmalar alacak ve balığın zeminle oral teması sonrasında bunlar da sindirim kanalına geçecektir. Yani tabanda ne kadar sağlıklı bir flora varsa balıkların iç dengesi de o kadar iyi korunacaktır.


    Kum yüksekliği ve tane boyutu

    En önemli konulardan birisi de kumun tane boyutudur. Yanlış seçilecek bir tane boyutu ileride canınızı sıkabilir. Birçok canlı için ideal büyüklük 0,5 -1.5 mm dir. Eğer bitki ağırlıklı bir sistem yapılması planlanıyorsa en az 1 mm kum kullanılması daha uygundur. Ancak balıkların durumuna göre daha ince kum kullanılması gerekiyorsa yine de bitki koyulabilir.

    Daha büyük tane boyutu kumlar arasında daha fazla su, oksijen ve ısı geçişi demektir. Ancak tane boyutu çok büyüdükçe balıkların beslenmesi ve bitkilerin sabitlenmesi zorlaşmakta, oksijensiz alan azaldığı için mikroorganizmaların çeşitliliği azalmakta, flora oksijenli solunum yapan bakterilere doğru kaymaktadır. Her şeyde olduğu gibi burada da denge kuralı geçerlidir. İhtiyaca uygun büyüklük belirlenmelidir.

    Kum yüksekliği ne kadar fazlaysa mikroorganizma sayısı ve çeşitliliği de o kadar artacaktır. İmkânlar ve beklentiler dâhilinde kum yüksekliği olabildiğince fazla tutulmalıdır.


    Kum ve dip çekimi ilişkisi

    Kimi hobiciler kumsuz akvaryumu savunurken, dip çekimini yapamadıklarını öne sürerek daha sağlıklı sistem oluşturmak gayesiyle kum kullanmadıklarını söylemektedir. Kişisel tercihlere saygı duymakla beraber kum ve dip çekimi ilişkisini kabaca gözden geçirmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Bu ana kadar sarf edilen cümlelerde ifade edildiği gibi doğru kumu kullandığımız sürece tabanda biriken dışkılar mikroorganizmalar tarafından başarılı bir şekilde parçalanacaktır. Bize düşen ise düzenli aralıklarla ve ihtiyaca göre su değişimi yapmaktır.

    Meşhur “Nitrat patlaması” tabirine kısaca değinelim. Nitrat, amonyak ve nitritin yanında neredeyse hiç tehlikeli değildir. Uzun süreli yüksek dozdaki nitrata maruz kalması, canlının gelişimini baskılayabilir ancak nitrat, canlıyı kısa vadede ve direkt olarak hasta yapmaya yeten bir parametre değildir. Ayrıca amonyak ve nitritte olduğu gibi suyun berraklığında azalmaya sebep olmayacağı için gözle anlaşılabilmesi olasılık dâhilinde değildir. Çoğu hobicinin “Nitrat patlaması” olarak ifade ettiği acil durumun doğru ifadesi, aslında amonyağın veya nitritin aşırı artışı sonucu sistemin tamamen çökecek hale gelmesi halidir. Bu durumda suda genelde koku ve beyaz bir bulanıklık vardır. Balıklarda ise hızlı soluma, yüzeye yaklaşmanın akabinde dibe çökme gibi belirtiler olabilir. Mikroorganizmaların yerleşebileceği yapıda doğru kum kullanıldığı sürece bu gibi sorunlar çok nadir olarak, çoğunlukla hobicinin balık alımında aceleci davranması, su değişimlerini aksatması ve sistemin kaldırabileceğinden fazla dozda canlı yüklenmesi sonucunda oluşmaktadır. Lakin burada suçlu kum değil, hobicinin ayağını yorganına göre uzatmamasıdır.

    Balıklarda amonyak ve üre atılımı, tatlı suda %95 ten fazla solungaçlardan ve böbreklerden atılırken, tuzlu su balıklarında tatlı su balıklarına nispeten daha çok böbrekten atılmaktadır. Ancak her ikisinde de amonyak kolaylıkla suya bırakılır. Sindirim sistemi artığı olan dışkıda kayda değer bir azotlu atık bulunması beklenmez. Çünkü besinler sindirim sisteminden geçerken mümkün oldukça sindirilirler. Proteinler çok iyi sindirilirken yağlar ve karbonhidratlar yapılarına bağlı olarak daha az yüzdeyle sindirilirler. Bu da dışkının neden azot kaynağı açısından fakir bir unsur olduğunun ispatı niteliğindedir.


    Kumun rengi ve estetiği

    Hayatın birçok alanında olduğu geçerli olduğu gibi renk ve estetik kavramı akvaryum hobisinde de baskın bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireylerin karakterlerindeki farklılıklar, hangi türde davranacağını belirler. Kimi hobici canlının ihtiyacını ön plana çıkarırken, kimisi de estetiği ön plana çıkarır. Günümüzdeki yaklaşım ağırlıklı olarak canlıların ihtiyacına göre şekillenmektedir. Gayet tabii, bu mevzuda da iki tarafı memnun edecek bir orta yol bulmak mümkündür.

    Bu anlamda kumları öncelikle mat ve parlak olarak ikiye ayırmak mümkündür. Parlak kristal yapıdaki kumlar renk muhteviyatına göre kullanılan ışığın farklı tonlarını yansıtırlar. Kumdan yansıyan ışık kumun üzerinin çeşitli yosunlar tutmasına sebebiyet verebilir. Mat kumlardan da bu konuda en tehlikelileri kalsit ve süt beyazı kumlardır. Hızlı bir şekilde mavi-yeşil alg kaplanmasına neden olabilirler. Bu türdeki algler suya toksin saldıkları için canlı yaşamını tehdit edebilirler. Bu nedenle çok arzu edilmedikçe açık sarı ve daha koyu tondaki kumların seçilmesi daha uygundur.

    Popüler renklerden birisi de siyahtır. Siyah kumlar genellikle bir miktar parladığı için yukarıda bahsi geçen probleme sebep olabilmektedir.

    Neredeyse tüm balıklar için uyumlu olan renk ise açık sarı, bej, kahverengi tonlardır. Yalnız başlarına kullanılabilecekleri gibi karıştırılarak da kullanılabilirler. Bu tondaki yansıma yapmayan kumlar tüm balıklar için idealdir. Farklı boyutlarda kumları karıştırmak da flora ve estetik açısından olumlu olabilmektedir.


    Kum çeşitleri

    Yer kabuğunun yüzeydeki katmanında genellikle şu 10 element bulunur. Oksijen (yaklaşık % 46,6), silisyum (yaklaşık % 27,6), alüminyum (yaklaşık % 8,1), demir (yaklaşık % 5,1), kalsiyum (yaklaşık % 3,6), sodyum (yaklaşık % 2,8), potasyum (% 2,6), magnezyum (% 2,1), titanyum (% 0,6) ve fosfor (% 0,12). Diğer elementlerse % 1 kadar bir bölümünü meydana getirir.

    Yeryüzünde çok fazla çeşitte maden vardır. Başlı başına her grup bile bir uzmanlık dalıdır. O nedenle bu makalede genel hatlarıyla akvaryum hobisinde sıklıkla kullanılan kum çeşitlerine değinmeye çalışacağım.

    Kuvars
    Beyaz, pembe, sarı, menekşe ve kahverengi tonlarda olabilir. Esas yapısı Silisyum dioksit(SiO2)dir. İçerisinde demir ve diğer minerallerin bulunma yüzdesine göre rengi değişir. Demir oksit miktarı ne kadar fazlaysa rengi o kadar koyu olur. Klasik sıfır numara silis kum içerisinde çok az miktarda demir ihtiva etmektedir. Silisyum dioksit suda yok denecek kadar az çözünür. Bu nedenle bitkiler için besin kaynağı olan bir kum değildir. Gübrelerle, toprakla veya başka bir kumla zenginleştirilmeleri gerekir. Küçük ve yuvarlatılmış kuvars taneleri bakterilerin kolonize olmasına daha elverişli iken cam formunda görünen ve sıfır numara silis kumlar mikroorganizma tutulumu için yeterli değildir. Sıfır numara silisin uygun olmama sebebi ise tabanı tabiri caizse boğmasıdır. Su geçişi silis içerisinde çok az ve yavaş olur. Bu nedenle ilk tercih edilecek kumlardan değildir.

    Granit
    Kuvars ağırlıklı bir kayaçtır. İçerisinde ağırlıklı olarak Silisyum ve Alüminyum bulunurken az miktarlarda Sodyum, Potasyum, Demir, Kalsiyum, Magnezyum ve Mangan da bulunur. Ancak granitin suda çözünürlüğü düşüktür, kararlılığı yüksek bir kayaçtır. Suya salınan kısımları ağırlıkla Kalsiyum karbonat olmaktadır. Bu nedenle bitkili tanklarda ilk tercih olabilecek adaylardan değildir. Zayıf yüzey özellikleri sebebiyle biyolojik anlamda da kullanılabilirlikleri azdır. Mümkün oldukça tercih edilmemelidir.

    Bazalt
    Ortalama yarı yarıya Silisyum dioksit barındırır. İçerisinde yeryüzünde bulunan en temel 10 element bulunur. Siyah renkte içinde yeşil renkli olivin minerali bulunduran bir kayaçtır. Bu özelliği nedeniyle parlamaya sebep olurlar. Asidik ortamlarda içeriğindeki mineralleri salabilir. Gözenekli ve gözeneksiz tipleri bulunabilmektedir. Daha çok dekoratif amaçlıdır. Biyolojik anlamda 2.planda kullanılması gereken kumlardan biridir.

    Bazaltik Ponza (Lav kayası)
    Ponza içeriğine göre asidik ve bazaltik ponza olarak ikiye ayrılır. Asidik ponza beyaz-gri tonlarındayken bazaltik ponza; yani bizim yakinen de tanıdığımız lav kayası, kırmızıdan siyaha değişen tonlarda olabilir. Yüksek demir ve magnezyum içerir. Silisyum açısından ponzadan daha fakirdir. Oldukça gözenekli bir yapıya sahiptir. Yüksek miktarlarda demir ihtiva etmesi bakterilerin kolonize olması için daha uygun bir ortam oluşturur. Her anlamda ilk sırada tercih edilmesi gereken kumlardan birisidir. Ne kadar büyük taneli tercih edilirse barındırdığı mikroorganizma çeşitliliği o denli artacak, daha iyi bir filtrasyon sağlayacaktır. Yaygın kanının aksine suya salınımı yoktur, etkisi nötrdür.

    Kalsit
    İçeriği kalsiyum karbonattır. Sert su seven balıklarda kullanılabilir. Oldukça çabuk aşınır ve yıkama esnasında çok fazla toz bırakır. Mikroorganizmaların yerleşimi için çok uygun bir kum değildir.

    Dolomit
    Sert suyu seven türlerde kalsitten daha uygun bir seçenektir. Duruma göre değişmekle beraber kalsiyum karbonatın yanında ciddi miktarda magnezyum oksit içerir. Düşük oranda demir içerebilirler.

    Aragonit
    Kalsitten farkı kristal yapıda olması ve bir miktar farklı mineraller içerebilmesidir. Sert su seven balıklar için kalsitten daha iyi bir seçenektir. Diğer türler için kullanımı uygun değildir.

    Not: Şeklinden ve renginden kumların çeşitlerini ayırt etmek bazen güç olabilmektedir. Sert su seven balıklar haricinde kullanılmak istendiğinde mutlaka asitle kumu test etmek gerekir. Eğer köpürme hızlı ve çok miktardaysa o kumun karbonat içeriği yüksek demektir. Bu da sert su seven balıklar haricinde kullanılmasını engeller.

    Piyasada bulabileceğiniz kireç çözücüler bu anlamda işinizi görürler. Kumun karakterini %100 olarak ortaya koymasa da en azından o kumun suda hızlı salınım yapıp yapmayacağını görmüş olursunuz. Kumlar bu testte hiç köpürmeseler dahi eser miktarlarda kalsiyum salınımı yapabilirler. Bu durum kullanıma engel teşkil etmez. O nedenle kireç çözücü testi yeterlidir denebilir.

    Toprak
    Toprak geniş yelpazedeki inorganik ve organik içeriğiyle mikroorganizmaların yerleşmesi için mükemmeldir. Ayrıca oluşması için beklediğimiz çeşitli mikroorganizmaları direkt olarak akvaryum ortamına kazandırmış oluruz. Lav kayası gibi gözenekli taban malzemeleriyle beraber kullanılabilirler. Yıkamaya tabi tutulmasına gerek yoktur. Direkt olarak akvaryumlara ilave edilebilir.

    Genelleme yaparak anlatacak olursak bitkili tanklar için üst tabaka, daha koyu renkli, organik içeriği daha yüksek humuslu topraklar tercih edilebilir. Humus çok sayıda mikroelementi bağlanmış şekilde içerir. Ancak bunların suya direkt olarak ilave edilmesi sakıncalıdır. O yüzden tabakalı şekilde ilk kurulumda kullanılması en mantıklısıdır. En alt katmanda toprak olacak şekilde akabinde gözenekli kumlar tercih edilebilir.

    Gübre niteliğinden çok faydalanmak istemediğimizde, standart tanklarda kullanacak isek veya bitkili sistemlere daha sonradan ilave etmek istiyorsak, üst tabakanın 20 cm kadar altından alınan, kum içeriği görece yüksek daha gevşek toprakların güneşte kurutulmak suretiyle kullanılması mantıklıdır. Nemli iken daha koyu görünümde olması doğaldır, bu durum sizi yanılgıya düşürmesin. Elde ettiğimiz toprak yabancı maddelerden ayıklandıktan sonra direkt olarak suya ilave edilebilir.

    Bu hususta değerlendireceğimiz asıl nokta şudur. Edindiğimiz toprak suya eklendiğinde asılı kalan madde miktarı fazlaysa ve köpürüyorsa organik içeriği yüksek demektir. Bu yüzden asılı madde miktarı yüksek, köpüren kumlar bitkili tanklarda ilk kurulumda tercih edilirken, direkt olarak dibe çöken ve köpürmeyen kumlar, bitkisiz tanklarda ve sonradan ilave uygulamasında tercih edilmelidir. Bunların yanında edineceğiniz toprak mutlaka temiz, tarım yapılmayan(eski usullere göre yapılıyorsa problem olmaz) otların yetiştiği alanlardan alınmalıdır. Bu seçim hem güvenli olacaktır. Hem de toprak-bitki-bakteri döngüsünün aktif olarak işlediği bir alan olduğu için istediğimiz mikroorganizmaları akvaryuma taşıyacaktır. Ormanlık arazi toprakları ikinci seçenektir. Kurak bölgelerin toprakları da tuzluluk oranı yüksek olabileceğinden kullanılmamalıdır.


    Sonuç:
    Akvaryum sistemleri kapalı sistemler olduğu için, canlıların sağlıklarını ideal koşullarda sürdürmek amacıyla hareket edilirse içerideki suyun temizliğinin ve oksijen içeriğinin korunmasının amaçlanması gerekir. Unutulmamalıdır ki, hastalıkların büyük çoğunluğu suyun kirlenmesi, akabinde zehirli bileşiklerin artışı ve en önemlisi de oksijen yetersizliği sebebiyle meydana gelmektedir. Mikroplar her yerde vardır, onlardan kaçamazsınız. Bu nedenle yapılacak olan şey canlıyı korumaktır. Yaşanılan ortamı mikroplardan arındırma mantığıyla yürütülen işlemler sadece sorunu öteler. Unutmayın, eğer ortamda bir kirlilik unsuru varsa A mikroorganizmasını öldürseniz dahi B mikroorganizması var olan atığı kullanmak için sisteme girecektir. Doğanın silahları bitmez ama sizinki ve balıklarınızınki bitebilir. Toprak anaya kulak verin ve sağlık sizi kovalasın…


    Yazar: Onur ŞAHİN
    İznim olmadan hiçbir yerde yayınlanamaz.

Üye Yorumları