Huzurevine Akvaryum Kurulumu
Gönderim Zamanı: 25 Kasım 2011 02:48
[QUOTE=magara]Oktay Abi biliyorsun hertürlü maddi yardımda varım.[/QUOTE]
Kardeşim çabalarını anlıyorum ve takdir ediyorum fakat buradaki sorun maddiyat degil sen olayı yanlış anlamışsın bu konular forumların dışındada toplanılıp konusuluyor, tartışılıyor ve bunlardan bircok kişinin haberi ve bilgisi olmuyor ayrıca her ayrıntı forumlarda yazılmıyor sen biraz fazla celallenmişsin olagan toplantılara geldiginde daha rahat konuşuruz .selamlar kendine iyi bak.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 25 Kasım 2011 02:52
[QUOTE=dominoumit] [QUOTE=magara]Oktay Abi biliyorsun hertürlü maddi yardımda varım.[/QUOTE]
[/QUOTE]
Kardeşim çabalarını anlıyorum ve takdir ediyorum fakat buradaki sorun maddiyat degil sen olayı yanlış anlamışsın bu konular forumların dışındada toplanılıp konusuluyor, tartışılıyor ve bunlardan bircok kişinin haberi ve bilgisi olmuyor ayrıca her ayrıntı forumlarda yazılmıyor sen biraz fazla celallenmişsin olagan toplantılara geldiginde daha rahat konuşuruz .selamlar kendine iyi bak.
Ben olayı doğru anladığımı düşünüyorum ve hatta eminim Ümit Abi. Ben bu organizasyona manevi olarak katkıda bulunamayacağım için maddi olarak yardım etmeye çalışıyorum. Toplantılarada gelemeyeceğim abi, bunun nedenini Oktay Abi biliyor ve neden maddi olarak yardımda bulunmaya çalıştığımıda anladığını düşünüyorum abi. Canlı canlı olmasada bu konuları sanal ortamdan konuşabiliriz sende kendine çok iyi bak abi.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 25 Kasım 2011 07:11
Halil arkadaşım, şu anda bütün eksiklerimizi tamamladığımızdan dolayı, herhangi bir maddi desteğe ihtiyacımız kalmamıştır. Yine de ilgi alakan ve desteğin için teşekkürler. Görüşmek üzere.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 28 Kasım 2011 23:54
Bu gün huzurevine kurulacak akvaryumu Müjdat arkadaşımızın ve Gürcan arkadaşımızın yardımları ile bakımı ve gerekli kontrolleri için Bornova Akvaryum Birol abinin dükkanına teslim etmiş bulunmaktayız.
Birol abi bir kaç güne kadar akvaryumun gerekli kontrollerini yapıp en iyi şekilde bize teslim edecek.Yapılacak işler olarak silikonların kontrolleri, gerekli yerlerine sağlamlaştırmak için kuşak atılması vb.
Kendisine buradan İZAK adına teşekkür ederiz. Allah bol kazanç versin...:nazar:
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 29 Kasım 2011 09:53
Öncelikle bu projede emeği geçen İzak Ailesi'ndeki arkadaşlarıma, mesaide birlikte çalıştığım yönetici ve teknik kadroya, olumlu yada olumsuz fikirlerini beyan eden herkese yürekten teşekkür ediyorum. Konuya farklı cephelerden bakabilmemizi, bize katacağı artı ve eksileri görebilmemizi sağladılar. Çoğunlukla olumsuz konular gündemde kalıp sürekli tehlikelerden bahsedilip durunca neredeyse her birimizin evinde kurulu olan akvaryumların yaşayan bir bomba olduğunu düşünmeye başlamıştım. Akvaryumun evlerimizdeki riski ne ise Huzurevi'ne kurulacak olan akvaryum içinde aynı riskler söz konusu. Bence bunlar çok da fazla gözde büyütülmemeli.. Büyütülecekse de o zaman evde küçük çocuğu olan kimse hiç akvaryum kurmasın denmeli..
Evet Huzurevi'nde daha önceden kurulmuş olan 2 adet akvaryuma daha önce Ümit arkadaşımıza da belirttiğim gibi (ki kendisi bundan bilgim yoktu demiş sanıyorum iş yoğunluğundan aklında kalmadı) akvaryum konusunda yeterince bilgi ve bilinç birikimi olmayan sabit bir temizlik personellerimiz tarafından sağlanmakta. Yeterli bulmadığım için kendisine (artı akvaryum meraklısı olanlara) bilgim dahilinde bilgiler verilip daha sağlıklı koşullar sağlanmaya çalışılmıştır.
Kurulmuş olan 3. Akvaryum tarafımdan masrafları karşılanarak kurulmuş olup tüm sorumluluğu zaten bana aittir. Bu akvaryumu kurarak bile birçok insana (gerek yaşlı gerek personel) sağlıklı bir akvaryum nasıl olmalı konusunda bilgiler verilip, akvaryum hobisiyle ilgilenmeleri sağlanıp, evlerine kurdukları akvaryumlara da yardımcı olunmuştur. Buna dayanarak sorumlu olduğum diğer birimleri de akvaryumlandırmak istedim. Tüm sorumluluğu kendime alıp zaten ben bunları kendi imkanlarım doğrultusunda zaman içerisinde kuracaktım.
Bu fikirlerimden toplantılarda bahsedince İzak Ailesi'nin bana yardımcı olabileceği söylendi ve bu benim proje için daha da heyecanlanmamı sağladı. Başlangıçtaki ''üç adet akvaryum kurmak istiyoruz'' diye bahsi geçmesi tamamiyle bundan kaynaklıdır. Ebatların belirlenmesi de her türe uyum sağlanabilsin diye düşünülmüştü. Olaylar çok ardısıra gelişti.
İlk konunun açılması, ilk akvaryumu kendim kurmamın hemen ardından Mustafa Dilek arkadaşımızın hobiden vazgeçmesi sebebiyle acilen odayı boşaltmak istemesi sebebiyle diğer ekipmanlara sahip olmamamıza rağmen evinden gidip hediye ettiği akvaryumu alıp geldik. Ancak ekipmanlar tamamlanamadığı için kurulumu bu zamana kadar uzadı.
Anlayacağınız Oktay, Gürcan ve Alper arkadaşlarımızın dediği gibi ortak paylaşımlarla kurulacak olan bu akvaryumun daha güzel olacağını düşünmüştük. Hiç kimseden maddi beklentimiz olmamasına rağmen bu kadar yanlış anlaşılmak şahsım adına çok üzücü oldu. Yine de bize maddi manevi destek olmuş ve olacak herkese teşekkürü borç bilir kendilerine destekleri için yürekten teşekkür ederim..
Amacım kimseyi üzmek,kırmak, karşıma almak değil aksine kafalarda oluşmuş olan soru işaretlerini çözmeye çalışmaktır. Uzun olan cümleler ve anlatım bozuklukları için özür dilerim..
Sevgi ve Saygılarımla..
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 30 Kasım 2011 00:54
Arkadaşlar,
Şu anda akvaryum kurulu için malzemelerimiz hazırdır. 01 Aralık Perşembe akşamı saat 19:00 - 21:00 saatleri arasında huzurevine gidip dış motor, kum, ısıtıcı ve suyunu hazırlamak istiyoruz. Bunun da sebebi; pazar günü oluşabilecek ufak tefek aksiliklere izin vermemek ve suyun da o güne kadar hazır hale gelmesini istediğimiz içindir. Eğer bütün kurulumu pazar günü yapmayı düşünürsek, aynı gün balıkları da akvaryuma koymak doğru olmayacaktır. Onun için dekor ve balık yerleştirme işini, pazar günü hepbirlikte yapacağımız ziyarette gerçekleştireceğimizi bilmenizi isterim. Eğer perşembe akşamı ilk kurulum aşamasında bizimle birlikte olmak isteyen ve uygun olan arkadaşlarımız varsa, bize katılabilirler.
Perşembe günü kurulumu gerçekleştirdikten sonra, pazar günü ziyaretimiz ile ilgili ayrıntıları size aktaracağım.
Şu anda akvaryum kurulu için malzemelerimiz hazırdır. 01 Aralık Perşembe akşamı saat 19:00 - 21:00 saatleri arasında huzurevine gidip dış motor, kum, ısıtıcı ve suyunu hazırlamak istiyoruz. Bunun da sebebi; pazar günü oluşabilecek ufak tefek aksiliklere izin vermemek ve suyun da o güne kadar hazır hale gelmesini istediğimiz içindir. Eğer bütün kurulumu pazar günü yapmayı düşünürsek, aynı gün balıkları da akvaryuma koymak doğru olmayacaktır. Onun için dekor ve balık yerleştirme işini, pazar günü hepbirlikte yapacağımız ziyarette gerçekleştireceğimizi bilmenizi isterim. Eğer perşembe akşamı ilk kurulum aşamasında bizimle birlikte olmak isteyen ve uygun olan arkadaşlarımız varsa, bize katılabilirler.
Perşembe günü kurulumu gerçekleştirdikten sonra, pazar günü ziyaretimiz ile ilgili ayrıntıları size aktaracağım.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 30 Kasım 2011 11:44
Sizinle birlikte olup destek verdiğim her an kendimi çok mutlu hissediyorum...Elegans 2011-11-30 11:44:48
Zaman mekan farketmez. Yarın akşam için bir işçiniz daha var
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 30 Kasım 2011 13:47
[QUOTE=Elegans] Sizinle birlikte olup destek verdiğim her an kendimi çok mutlu hissediyorum...
EnquiRe 2011-11-30 13:47:43
Zaman mekan farketmez. Yarın akşam için bir işçiniz daha var
[/QUOTE]
Teşekkürler Anıl.. Yanımızda olduğunu bilmek cidden mutluluk verici.. ve tabi ki diğer arkadaşlarımızı da aramızda görmekten mutluluk duyacağız..
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 01 Aralık 2011 01:53
SAAT KAÇ GİBİ TOPLANACAKSINIZ ARKADAŞLAR
Saat uyarsa gelirim bende..
Saat uyarsa gelirim bende..
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 01 Aralık 2011 17:56
Ümit abi anca fırsatım oldu. Saat 19:00 gibi akvaryumu almak için Birol abi'nin orda olacağız. 20:00 gibi de huzurevinde olmayı planlıyoruz.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 01 Aralık 2011 23:44
Vakit bu akşamdı aldı beni götürdü bir anda bambaşka diyarlara....
kebodiscus 2011-12-01 23:48:34
Daha dün gibiydi ilkokulun merdivenlerinden koştuğum zamanlar...
Daha dün gibiydi tenefüs aralarında arada sırada zamanlarda gazoz veya eker ayranla yediğimiz gevrekler...
Daha dün gibiydi koşmaktan terleyipte sınıfa girdiğimizde kaygısızca nefeslenmeler...
Daha dün gibiydi çokomeli yedikten sonra dış kabındaki kağıdı defter arasında saklamalar...
Vakit bu geceydi bir yerdeydik akvaryumun kumunu koyarken sanki bir kum saati yaşamımızı belirler gibi akıyordu çuvaldan bitsin istiyorduk yeni heyecanla ama birde bitmesin istiyorduk...
Yaşlı insanın bedenen ve ruhen ayakta durabilmesi için maddi ve manevi desteğe ihtiyacı vardır. Maddi destek bir derece kolay. Asıl olan, yaşlılara son demlerinde manevi desteklerimizle yardımcı olabilmek. Peki ama nasıl?
Allah ömür verirse bir gün bizim de kapımızı çalacak olan yaşlılık dönemi hakkında bilinçli olursak, manevi sorumluluğumuzu layıkıyla yerine getirebiliriz.
Allah ömür verirse bir gün bizim de kapımızı çalacak olan yaşlılık dönemi hakkında bilinçli olursak, manevi sorumluluğumuzu layıkıyla yerine getirebiliriz.
Doğumla birlikte insanoğluna bahşedilen sıhhat, algılama gücü, tepki verme, davranış kapasitesi, hafıza gibi beşeri vasıflar yaşlandıkça veda etmeye başlar. Bünye en sıhhi gıdalardan eskisi gibi yararlanamaz. Hastalıklar gelir, kalıcı olur. Duygulanma bozuklukları ortaya çıkar, direnç azalır. Kırklı yaşlardan sonra karşılaşılan olaylara daha duygusal değerlemeler yapılır ve depresif eğilimler baş gösterir. Yaş ilerledikçe vücut azaları işlevlerini güçlükle yapar hale gelir.
Beyin de şüphesiz bu yıpranmadan payını almaktadır; sağlıklı düşünemez, uygun tepkiler gösteremez, kendi organlarına hükmünü geçiremez. Altmışlı yaşlara gelindiğinde ‘ne yesem yavan geliyor, ağzımın hiç tadı yok’ durumu hasıl olmuştur. Bu yakınma doğrudur, çünkü artık dilin tat alma işlevi bu yaşlarda yarı yarıya azalmaktadır. Eller titremeye, gözler az görmeye başlar. Neredeyse tüm yaşlıların dualarında elden-ayaktan düşmeden, çoluğa-çocuğa yük olmadan ruhunu teslim edebilme temennisi yer alır. İlâhi hükme boyun eğilir.
Eski kuşakların yeni nesillerden çok daha sağlıklı olduğunu müşahede ederek yaşadığımız çağa sitemkâr oluruz. Etrafımızda ender de olsa rastladığımız asırlık delikanlıların ya da Osmanlı hatunlarının hallerine gıpta ederek uzun ve sağlıklı yaşamanın sırlarına dair ipuçları almaya yelteniriz.
Elbette yaşlılık herkesi aynı yönlerden ve eşit oranda yıpratmıyor. Bazısının gözü önünü göremez olduğu halde, hafıza kayıtları “bilgisayar gibi” yerinde duruyor. Bazısının keskin kulakları fısıltıları bile işitiyor, ancak sorsanız evladını tanıyamaz, az önce ne yediğini hatırlayamaz.
Şayet bireyin bebeklik, çocukluk, gençlik ve yetişkinlik çağlarına ilişkin gelişim görevleri eksik kalmış, olgunlaşmasını tamamlayamamış ve psiko-sosyal işlevlerini yerine getirememişse, yaşlılık dönemi daha zedeleyici geçecek demektir. Bu elverişsiz altyapı, zamanında ve yeterince karşılanmamış maddi ve manevi ihtiyaçların oluşturduğu baskı ve gerilim, yaşlılık çağında bir takım düşünce ve muhakeme bozukluklarına, anormal davranışlara neden teşkil edecektir.
İyi bir aile ortamı, tatminkâr bir evlilik süreci gibi sosyal koşullar bireyin yaşlanma sürecindeki olumsuzlukları en aza indirecektir.
Bu arada beslenme tarzı, yaşam çevresi ve kalıtsal faktörleri de şüphesiz göz ardı etmemek gerekir. Çünkü vücut kimyası ile insan davranışı ve psikolojisi arasındaki organik bağ, kayda değer bir sağlık etmeni olarak kabul görmektedir. Nitekim bazı Batı toplumlarında sıkça görülen Alzaimer, Parkinson gibi organik kökenli nevrotik hastalıkların nedenleri bu tür faktörlere dayandırılmakta, özellikle alkol kullanımı ile ilişkisine dikkat çekilmektedir.
Yaşlılık belirtilerinin psiko-patolojik yani ruhsal açıdan normal kabul edilemeyen görünümlerine bakıldığında, ilk sıralarda hezeyanların ve yarına ait bilinmezliğin, yalnızlık korkularının yer aldığı görülür. Eşlerden birinin ölümü de, her ne kadar hayatta iken “geber de kurtulayım” noktasında bile olsa, bir yaşlının psikolojisini çökerten, depresyona iten temel sebeplerin başında gelir. Ağlama nöbetleri, ölmeyi bekleme, ani felçler, giden eşin ardından geriye kalanlardır.
Kadın yaşlılarda sıkça görülebilen ruhanî varlıklar tarafından korkutulma hezeyanlarının geri planında yalnızlık korkularının varlığı kolayca algılanabilir. Sonrasında sık sık yapay olarak hastalanıp, etrafın dikkatini üzerinde toplamaya çabalar ve her an kötü bir şey olabilir paniği ile yalnız bırakılmaması mesajını verir. Bazıları da kendi dünyalarına kapanmayı tercih ederler, kendileriyle yakınlık kurulmasına müsaade etmezler. Bir kısmı da yaşlı bakım evlerinde huzur arayışlarıyla vadelerini tamam ederler.
Cimrilik ve mal biriktirme, her iki cinste de görülebilen tipik davranışlardır. Bu rahatsızlığa düçar olanlar, en yakınlarının bile kendilerine menfaat için ilgi gösterdiklerine hükmederler. Kendilerine yapılan parayla alakalı şakaları ciddiye alıp tepki gösterirler. Onları bir çocuk gibi hoş görmek de bize düşer.
Çöp toplama ve bununla bağlantılı olarak ihtiyacı olmadığı halde dilenme de yaşlılıkta ortaya çıkabilen arızî davranışlardandır. Böyle hastalar, ömürlerinin bedenen sağlıklı olduğu son dönemlerini çöplüklerde yoğun mesai yaparak geçirirler. Çok çeşitli atık eşyalara ilgi duyanlar olduğu gibi, belirli bir tür tercihi olanlar da vardır. Topladıkları eşyaları satıp para kazanmak veya kullanarak değerlendirmek gibi bir niyetleri yoktur, zaten ihtiyaçları da yoktur. Sadece bir koleksiyoncu gibi topladıklarını biriktirirler. Yoksunluk güdülerini ve mahrumiyet hislerini gidermeye çabalarlar.
Bazı psikologlar bu tür toplama ve dilenme davranışlarının kaynağını erken çocukluk yıllarında yeterince karşılanmayan sevgi ihtiyacına indirgemektedirler. Yaşlılık, bireyin ikinci kez sevgisiz ve ilgisiz kaldığı bir çağ olursa, böylesi anormal davranışların ortaya çıkışı için uygun bir zemin oluşur. Birey tekrar çocukluğundaki mutsuzluğuna gömülür. Kaygıları artar, bunu telafi için de sevgi ve ilgi dilenciliğine çıkar. Gerçekte onun bakanı da vardır, parası da ama yine de avuç açıp dilenirler. Televizyonda topladıkları paraları harcamayıp biriktiren, miadı dolmuş banknot zengini tipleri görmüşsünüzdür. İşte onlar bu grup içinde değerlendirilir.
Beyin de şüphesiz bu yıpranmadan payını almaktadır; sağlıklı düşünemez, uygun tepkiler gösteremez, kendi organlarına hükmünü geçiremez. Altmışlı yaşlara gelindiğinde ‘ne yesem yavan geliyor, ağzımın hiç tadı yok’ durumu hasıl olmuştur. Bu yakınma doğrudur, çünkü artık dilin tat alma işlevi bu yaşlarda yarı yarıya azalmaktadır. Eller titremeye, gözler az görmeye başlar. Neredeyse tüm yaşlıların dualarında elden-ayaktan düşmeden, çoluğa-çocuğa yük olmadan ruhunu teslim edebilme temennisi yer alır. İlâhi hükme boyun eğilir.
Eski kuşakların yeni nesillerden çok daha sağlıklı olduğunu müşahede ederek yaşadığımız çağa sitemkâr oluruz. Etrafımızda ender de olsa rastladığımız asırlık delikanlıların ya da Osmanlı hatunlarının hallerine gıpta ederek uzun ve sağlıklı yaşamanın sırlarına dair ipuçları almaya yelteniriz.
Elbette yaşlılık herkesi aynı yönlerden ve eşit oranda yıpratmıyor. Bazısının gözü önünü göremez olduğu halde, hafıza kayıtları “bilgisayar gibi” yerinde duruyor. Bazısının keskin kulakları fısıltıları bile işitiyor, ancak sorsanız evladını tanıyamaz, az önce ne yediğini hatırlayamaz.
Şayet bireyin bebeklik, çocukluk, gençlik ve yetişkinlik çağlarına ilişkin gelişim görevleri eksik kalmış, olgunlaşmasını tamamlayamamış ve psiko-sosyal işlevlerini yerine getirememişse, yaşlılık dönemi daha zedeleyici geçecek demektir. Bu elverişsiz altyapı, zamanında ve yeterince karşılanmamış maddi ve manevi ihtiyaçların oluşturduğu baskı ve gerilim, yaşlılık çağında bir takım düşünce ve muhakeme bozukluklarına, anormal davranışlara neden teşkil edecektir.
İyi bir aile ortamı, tatminkâr bir evlilik süreci gibi sosyal koşullar bireyin yaşlanma sürecindeki olumsuzlukları en aza indirecektir.
Bu arada beslenme tarzı, yaşam çevresi ve kalıtsal faktörleri de şüphesiz göz ardı etmemek gerekir. Çünkü vücut kimyası ile insan davranışı ve psikolojisi arasındaki organik bağ, kayda değer bir sağlık etmeni olarak kabul görmektedir. Nitekim bazı Batı toplumlarında sıkça görülen Alzaimer, Parkinson gibi organik kökenli nevrotik hastalıkların nedenleri bu tür faktörlere dayandırılmakta, özellikle alkol kullanımı ile ilişkisine dikkat çekilmektedir.
Yaşlılık belirtilerinin psiko-patolojik yani ruhsal açıdan normal kabul edilemeyen görünümlerine bakıldığında, ilk sıralarda hezeyanların ve yarına ait bilinmezliğin, yalnızlık korkularının yer aldığı görülür. Eşlerden birinin ölümü de, her ne kadar hayatta iken “geber de kurtulayım” noktasında bile olsa, bir yaşlının psikolojisini çökerten, depresyona iten temel sebeplerin başında gelir. Ağlama nöbetleri, ölmeyi bekleme, ani felçler, giden eşin ardından geriye kalanlardır.
Kadın yaşlılarda sıkça görülebilen ruhanî varlıklar tarafından korkutulma hezeyanlarının geri planında yalnızlık korkularının varlığı kolayca algılanabilir. Sonrasında sık sık yapay olarak hastalanıp, etrafın dikkatini üzerinde toplamaya çabalar ve her an kötü bir şey olabilir paniği ile yalnız bırakılmaması mesajını verir. Bazıları da kendi dünyalarına kapanmayı tercih ederler, kendileriyle yakınlık kurulmasına müsaade etmezler. Bir kısmı da yaşlı bakım evlerinde huzur arayışlarıyla vadelerini tamam ederler.
Cimrilik ve mal biriktirme, her iki cinste de görülebilen tipik davranışlardır. Bu rahatsızlığa düçar olanlar, en yakınlarının bile kendilerine menfaat için ilgi gösterdiklerine hükmederler. Kendilerine yapılan parayla alakalı şakaları ciddiye alıp tepki gösterirler. Onları bir çocuk gibi hoş görmek de bize düşer.
Çöp toplama ve bununla bağlantılı olarak ihtiyacı olmadığı halde dilenme de yaşlılıkta ortaya çıkabilen arızî davranışlardandır. Böyle hastalar, ömürlerinin bedenen sağlıklı olduğu son dönemlerini çöplüklerde yoğun mesai yaparak geçirirler. Çok çeşitli atık eşyalara ilgi duyanlar olduğu gibi, belirli bir tür tercihi olanlar da vardır. Topladıkları eşyaları satıp para kazanmak veya kullanarak değerlendirmek gibi bir niyetleri yoktur, zaten ihtiyaçları da yoktur. Sadece bir koleksiyoncu gibi topladıklarını biriktirirler. Yoksunluk güdülerini ve mahrumiyet hislerini gidermeye çabalarlar.
Bazı psikologlar bu tür toplama ve dilenme davranışlarının kaynağını erken çocukluk yıllarında yeterince karşılanmayan sevgi ihtiyacına indirgemektedirler. Yaşlılık, bireyin ikinci kez sevgisiz ve ilgisiz kaldığı bir çağ olursa, böylesi anormal davranışların ortaya çıkışı için uygun bir zemin oluşur. Birey tekrar çocukluğundaki mutsuzluğuna gömülür. Kaygıları artar, bunu telafi için de sevgi ve ilgi dilenciliğine çıkar. Gerçekte onun bakanı da vardır, parası da ama yine de avuç açıp dilenirler. Televizyonda topladıkları paraları harcamayıp biriktiren, miadı dolmuş banknot zengini tipleri görmüşsünüzdür. İşte onlar bu grup içinde değerlendirilir.
Yaşam çevresine bağlı olarak varlığını hissettiren işi bitmişlik ve çöküntü psikolojisi üzerinde de dikkatle durmak gerekir. Pek çok kişi işine ve işyerine bir takım psikolojik vasıflar atfederek duygusal bağlar geliştirirler. İşyeri arkadaşlarının da bizim geleneksel kültürümüzde apayrı bir yeri vardır. İşte kentli insan için emeklilik bunların tümünü bir anda kaybetmek anlamına gelir.
Benliğini işe yaramazlık duygusu saran kişiler, çoğunlukla yaşlılığa geçişten kaynaklandığı zan-nedilen bir çöküntüye uğrarlar. Oysa aynı duygunun benzerini genç insanlar da işlerinden ayrıldıklarında hissedebilirler. Ancak onların gelecek için umutları, projeleri, beklentileri vardır.
Emeklilik dönemi, birkaç yıl farklılık olmakla birlikte hem kadın hem erkek için ‘yaş dönümü’ne rastlar. Cinsiyete ilişkin bir takım hormonal değişimlerin, performans kayıplarının ve bedensel yakınmaların yoğun olarak hissedildiği bu dönemler (ki, kadınlarda menopoz, erkeklerde andropoz çağı olarak adlandırılır) emeklilik psikolojisiyle birleştiğinde en hafif haliyle depresyona neden olur. Eşlerin birbirine destek olması şöyle dursun, herkes kendi derdinde olduğu için karşı taraftan anlayış bekler. Umduğunu bulamayınca sorunlar daha da artar.
Kırsal kesim insanları ve kısmen de olsa serbest meslek sahipleri neredeyse ömürlerinin sonuna dek işi bitmişlik duygusunu erteleyebilirler. Hatta işlerinin başında can verirler. Onları hayata bağlayan meşguliyetleri vardır. Yaşlı bir köylü bilir ki, ineği ya da tavukları onun eline bakmaktadır. Bir esnaf bir gün kepenk açamasa ahali onu merak eder, arayıp sorar.
Oysa emekli olmuş bir şehirlinin yaşam alternatifi çoğunlukla güzel havalarda parklarda ‘serseri mayın’ gibi dolaşmak, elverişsiz havalarda ise kahvehanelerde, uzun taş oynama seanslarının müdavimi olmaktır. İşi alkole vuranlar ise iradelerini felç ederek kendini unutmaya çalışanlardır. Keyif aldıklarını zannederler, ancak aslında intihar etmeyi ister bir psikolojileri vardır.
İyi ki geleneklerimiz hâlâ yaşıyor...
Bazı sağlık sorunlarına rağmen, yukarıda sözünü ettiğimiz düşünce ve davranış bozukluklarına yakalanmadan ömürlerinin sonuna kadar insanlık için ulvî hizmetlerle baş tacı olan nice er kişiler var ki, siz onları da yakınen tanımaktasınız.
Yaşlılık konusunda yazı yazan ve okuyan bizler ve sizler, elbette yaşlanacağız. Hazan mevsimine ulaşacağız. Bu yıları umutsuzluk kâbusuna dönüştürmeden hazırlığımızı şimdiden yapmalıyız. Unutmayalım, önceden ne ektiysek hasat mevsiminde onu biçeceğiz.
Birbirimiz için dua edelim ve yaşlılığın umulmadık afetlerinden Rabbimiz’e sığınalım. Etrafımızdaki yaşlılara karşı tavır-hareketlerimizde merhametli ve şefkatli olalım. Unutmayalım, merhamet etmeyene merhamet olunmaz.
Benliğini işe yaramazlık duygusu saran kişiler, çoğunlukla yaşlılığa geçişten kaynaklandığı zan-nedilen bir çöküntüye uğrarlar. Oysa aynı duygunun benzerini genç insanlar da işlerinden ayrıldıklarında hissedebilirler. Ancak onların gelecek için umutları, projeleri, beklentileri vardır.
Emeklilik dönemi, birkaç yıl farklılık olmakla birlikte hem kadın hem erkek için ‘yaş dönümü’ne rastlar. Cinsiyete ilişkin bir takım hormonal değişimlerin, performans kayıplarının ve bedensel yakınmaların yoğun olarak hissedildiği bu dönemler (ki, kadınlarda menopoz, erkeklerde andropoz çağı olarak adlandırılır) emeklilik psikolojisiyle birleştiğinde en hafif haliyle depresyona neden olur. Eşlerin birbirine destek olması şöyle dursun, herkes kendi derdinde olduğu için karşı taraftan anlayış bekler. Umduğunu bulamayınca sorunlar daha da artar.
Kırsal kesim insanları ve kısmen de olsa serbest meslek sahipleri neredeyse ömürlerinin sonuna dek işi bitmişlik duygusunu erteleyebilirler. Hatta işlerinin başında can verirler. Onları hayata bağlayan meşguliyetleri vardır. Yaşlı bir köylü bilir ki, ineği ya da tavukları onun eline bakmaktadır. Bir esnaf bir gün kepenk açamasa ahali onu merak eder, arayıp sorar.
Oysa emekli olmuş bir şehirlinin yaşam alternatifi çoğunlukla güzel havalarda parklarda ‘serseri mayın’ gibi dolaşmak, elverişsiz havalarda ise kahvehanelerde, uzun taş oynama seanslarının müdavimi olmaktır. İşi alkole vuranlar ise iradelerini felç ederek kendini unutmaya çalışanlardır. Keyif aldıklarını zannederler, ancak aslında intihar etmeyi ister bir psikolojileri vardır.
İyi ki geleneklerimiz hâlâ yaşıyor...
Bazı sağlık sorunlarına rağmen, yukarıda sözünü ettiğimiz düşünce ve davranış bozukluklarına yakalanmadan ömürlerinin sonuna kadar insanlık için ulvî hizmetlerle baş tacı olan nice er kişiler var ki, siz onları da yakınen tanımaktasınız.
Yaşlılık konusunda yazı yazan ve okuyan bizler ve sizler, elbette yaşlanacağız. Hazan mevsimine ulaşacağız. Bu yıları umutsuzluk kâbusuna dönüştürmeden hazırlığımızı şimdiden yapmalıyız. Unutmayalım, önceden ne ektiysek hasat mevsiminde onu biçeceğiz.
Birbirimiz için dua edelim ve yaşlılığın umulmadık afetlerinden Rabbimiz’e sığınalım. Etrafımızdaki yaşlılara karşı tavır-hareketlerimizde merhametli ve şefkatli olalım. Unutmayalım, merhamet etmeyene merhamet olunmaz.
Doğu; edebiyatında rubai türünün kurucusu sayıları Ömer Hayyam yaşlılığa bakışının ana dokusu olan duygulan öne çıkarıyor.
“Gençlik dediğin kitap okunmuş artık
Eyyâmı bahar uzaklaşmış kış artık
Bir neşeli kuştu gençlik fakat heyhat
Gelmiş, konmuş, ötüp de uçmuş artık.”
Çok değerli ozanımız Behçet Necatigil daha otuz yaşındayken yazmış olduğu “Nineler” adlı şiirinde yaşlının dramını sergilemektedir.
“Küçüldünüz temelli
Çocuklar kadarsınız
Halinizden belli
Hatıralarla yaşarsınız
Nineler, gece gündüz aklınız
Dünyasını sürmemiş
Oğlunuza gider
Muradına ermemiş
Yavrunuza gider
Mesut yuvanız vardı
Yiğit kocanız vardı
Şunun bunun elinde
Hor tutulursunuz
Ağrınıza gider
Ya çoğunuz inmeli
Ya gözünüz perdeli
Ağır işitir kulağınız
Nineler yazık oldu size
Oğlunuzun, kızınızın
Arkasına kaldınız
Vesile ile bu akşam yaşadığımız ortamın teneffüsünden sirayet etti .Akvarist insan merhametlidir. Ama şu mübarek geceninde vesilesi ile aramadığımız arayamadığımız büyüklerimiz varsa yarın cumayı vesile edip arayalım, etrafımızda gördüğümüz yaşlı amca ve teyzelere hal hatır soralım...
Aldı götürdü beni bir huzurevindeki akvaryum kurulumu...
Tüm katılımcılara şiddetle tavsiye ediyoruz. Orada bir köy var uzakta gitmesekte, kalmasakta bizim köyümüzdür demeyelim.Gidelim ,görelim, yaşayalım öylece bizim olsun.Bizlik anlamlandığı kadardır...
Görsel kayıtları yapan arkadaşlarımdanda ilgili konunun paylaşımını rica ediyorum ben gene kapısından girdim bu denli bir daha etkilendim,paylaşımlarla hissettiklerimizde anlamlansın inşallah...
Sevgi ve saygılarımla...
Muhabbetle kalınız...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir