Zeolit


RüzgardegirmeniÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 12/04/2006
İl: Manisa
Mesaj: 5919
RüzgardegirmeniÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 25 Eylül 2008 19:12
Zaten benim de ilk mesajımda anlatmaya çalıştığım oydu Onur abi.
[QUOTE=unotim123] 

Daha önce de bahsettiğim üzere zeolitin suyu yumuşatma mantığı iyon değişimi yöntemine dayanır.Bu değişimde sudaki sodyum iyonları artar ve sertleştirici iyonlar azalır.Sodyumun fazlalığı ise bitkilerin hiç de haz etmediği bir durumdur.Sodyumun artması bitkilerin gerekli olan eser elementlerini kullanamamasına neden olur.Bu nedenle de düzenli değişim yapmak şarttır.Yoksa suda artan sodyum iyonları bitkilerinizin büyümelerini durdurur ve akabinde onları çürütür.

 
 
[/QUOTE]
 
Sodyumun bir miktar kullanıldığını ben de biliyorum ama artmasının iyi bir durum olmadığını belirtmiştim.
 
Aslında biz hep aynı şeyleri anlatıyoruz Onur abi ama birbirimizi bi anlayabilsek.Big%20smile

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

onuruygunÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 30/07/2006
İl: Kocaeli
Mesaj: 7768
onuruygunÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 25 Eylül 2008 19:17
[QUOTE=unotim123]
 
Sodyumun bir miktar kullanıldığını ben de biliyorum ama artmasının iyi bir durum olmadığını belirtmiştim.
 
Aslında biz hep aynı şeyleri anlatıyoruz Onur abi ama birbirimizi bir anlayabilsek.Big%20smile
[/QUOTE]

Aslında anlıyoruz da, anlaşıyoruz da fakat ayrıntılarda çakışıyoruz.

İkimiz de zeolitin bitkili akvaryumda filtreye konmaması taraftarıyız. Sodyumun da zararını biliyoruz. Fakat farklı noktalarda ayrıntılarda çakışıyoruz.
onuruygun2008-09-25 19:22:04

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

RüzgardegirmeniÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 12/04/2006
İl: Manisa
Mesaj: 5919
RüzgardegirmeniÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 25 Eylül 2008 19:23
[QUOTE=onuruygun] [QUOTE=unotim123]
 
Sodyumun bir miktar kullanıldığını ben de biliyorum ama artmasının iyi bir durum olmadığını belirtmiştim.
 
Aslında biz hep aynı şeyleri anlatıyoruz Onur abi ama birbirimizi bir anlayabilsek.Big%20smile
[/QUOTE]

Aslında anlıyoruz da, anlaşıyoruz da fakat ayrıntılarda çakışıyoruz.

İkimiz de zeolitin bitkili akvaryumda filtreye konmaması taraftarıyız. Sodyumun da zararını biliyoruz. Fakat farklı noktalarda ayrıntılarda çakışıyoruz.
[/QUOTE]
 
Evet tam olarak öyle oluyor işte.Tebessüm

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

programmerÇevrim Dışı

Kayıt: 01/09/2008
İl: Içel
Mesaj: 992
programmerÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 26 Eylül 2008 15:36
Bende de çok miktarda Perlit var, fabrikasına gitmiş almıştım. Küçük küçük taşları patlatıp beyaz taneli şeylere çeviriyorlardı. Tarımda toprak havalandırılmasında, inşaatta izole işlerinde, yalıtım işlerinde kullanıyorlar. Tarımda kullanıldığında PH değerini ne arttırıyor ne azaltıyor, kireç vs. içermiyor.
Acaba Perlit de aynı görevi görür mü ? bu konuda bilgisi olan ?

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

mka.mkaÇevrim Dışı

Kayıt: 16/01/2008
İl: Ankara
Mesaj: 99
mka.mkaÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 28 Eylül 2008 06:15
Arkadaşlar bilgilerinize hayran kaldım tartışmanızın sonuçlanmasını bekliyorum. sump dahil 550 lt lik bir discus tankı hazırlıyorum tabandaki artık olayını kumun altına yerleştireceğim ızgaralardan kafa motruyla sumpa su basarak çözmeyi düşünüyorum bir tür taban filtresi olacak yani.
Şimdi bitkili akvaryumumun sumpuna zeolit koymalımıyım koymamalımıyım? Veya taban filtresi ile kum arasına zeolit kullansam nasıl olur. sonuçta kumun altından da su çekileceği için nasıl bir sonuç verir?

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

RonyÇevrim Dışı

Kayıt: 28/07/2007
İl: Istanbul
Mesaj: 98
RonyÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 03 Ekim 2008 06:44
Zeoliti sadece dinlendirme tankımdaki iç filtre içerisinde kullanıyorum. Su değişimlerinde yeni suyu zeolitten geçirdikten sonra ekliyorum.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

mustafacecenÇevrim Dışı

Kayıt: 25/10/2008
İl: Yurtdisi
Mesaj: 50
mustafacecenÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 24 Kasım 2008 00:11
Bir bucuk hafta önce bir cift discus aldim ve baliklar her nedense akvaryumda cok urkek ve tedirginlerdi renklerinde bir kararma olmadigi halde rahatsiz ve istahsiz hareket etmektelerdi test yaparak suyun ph'ini kontrol ettim ve 7 idi ve ertesi gun sera super peat almak icin gittigim petshopta urun kalmamisti ve bir kösede iki adet kalmis 400 gr lik zeolitler dikkatimi cekti fiyati uygunu ve aldim dis filitreye ekledim belki abarti gelebilir ama 3-4 saat sonra discuslarda bir hareketlenme ve istah artisi gözlemledim ve iki gundur baliklar cok istahli ve sakinler..belkide sudaki agir metalleri veya amonyagi obsorve etmesi baliklari rahatlatti.su an ise akvaryum icinde cok ince hava kabarciklari yuzmekte ve su yuzeyinde toplanmakta akvaryumdaki diger ramirezi,neon ve kakadu baliklarindada gözle görulur bir ferahlama gözlemlemekteyim..

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

hacilarÇevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 13/11/2007
İl: Ankara
Mesaj: 1608
hacilarÇevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 24 Kasım 2008 00:58
Zeolitle ilgili konuyu okumanızı tavsiye ederim...
 

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

HusoÇevrim Dışı

Kayıt: 22/06/2008
İl: Ankara
Mesaj: 6
HusoÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 27 Kasım 2008 00:18
Ben dış filtremde zeolit kullanıyordum zeoliti ilk eklediğimde beyaz renkte iken kullanılan mantar, beyaz benek, diğer ilaçlardan veya diğer etkenlerden dolayı olsa gerek yeşil bir hal aldı acaba zeolitin renk değiştirmesinin sebebi nedir? Bu renk değişimi onun artık aktif olmadığının göstergesi olabilirmi? Tuzlu suda bekletsem rengini geri kazanmasa bile tekrar aktive olurmu? bu konuda bilgilerinizden yaralanmak istiyorum Saygılar... (özel mesaj atarsanız sevinirim)

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

umitleeÇevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 31/01/2007
İl: Istanbul
Mesaj: 1507
umitleeÇevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 27 Kasım 2008 01:08
[QUOTE=programmer]Bende de çok miktarda Perlit var, fabrikasına gitmiş almıştım. Küçük küçük taşları patlatıp beyaz taneli şeylere çeviriyorlardı. Tarımda toprak havalandırılmasında, inşaatta izole işlerinde, yalıtım işlerinde kullanıyorlar. Tarımda kullanıldığında PH değerini ne arttırıyor ne azaltıyor, kireç vs. içermiyor.
Acaba Perlit de aynı görevi görür mü ? bu konuda bilgisi olan ?
[/QUOTE]
 
Perlit silis türü bir kayaçtır. Yüksek ısıda tıpkı bir mısır patlatma misali patlatıılır ve genleştirilir. Buna Genleşmiş perlit denilir. Gıda ürünlerinde özellikle meyve sularının posa süzümleri işleminde kullanılıbildiği gibi içme suları içerisindeki çok küçük mikronlu partiküllerin süzülmesi amacıyla da kullanılır. Perlit hiçbir maddeyle reaksiyona girmez. Kanserojen içermez. Çok iyi tortu filtre malzemesidir. Bunun ve benzeri birçok alanda kulanılabilir. Ancak yüzeyinde nitrifikasyon bakterileri oluşturur mu bilemiyorum. bu esnada fabrikasına sordum bakteri kolonileşmesi konsunda net bir bilgi alamadım. Bu ürünü şap ve sıva işleminde kullandım.  Zemin ve duvar ısı yalıtımında kullandım sonuçtan %100 memnunum.
 
[ Oldukça fazla yazım hatam olmuş düzelttim bilginize ]
 
umitlee2008-11-27 16:35:57

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

didesÇevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 12/01/2007
İl: Ankara
Mesaj: 886
didesÇevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 27 Kasım 2008 08:37
[QUOTE=umitlee][QUOTE=programmer]Bende de çok miktarda Perlit var, fabrikasına gitmiş almıştım. Küçük küçük taşları patlatıp beyaz taneli şeylere çeviriyorlardı. Tarımda toprak havalandırılmasında, inşaatta izole işlerinde, yalıtım işlerinde kullanıyorlar. Tarımda kullanıldığında PH değerini ne arttırıyor ne azaltıyor, kireç vs. içermiyor.
Acaba Perlit de aynı görevi görür mü ? bu konuda bilgisi olan ?
[/QUOTE]
 
Perlit silis türü bir kayaçtır. Yüksek ısıda tıpkı bir mısır patlatma misali patlatırılır ve genleştirilir. Genleşmiş perlit. Gıda ürünlerinde özellikle meyve sularının posa süzümleri işleminde kullanılır. Ayrıca içme sularında çok küçük mikronlu partiküllerin süzülme işleminde kullanılır. Hiçbir maddeyle reaksiyona girmez. Çok iyi tortu filtre malzemesidir. Ancak yüzeyinde nitrifikasyon bakterileri oluşturur mu bilemiyorum. Bu ürünü şap ve sıva işlkeminde kullandım bu esnada fabrikasına sordum bakteri kolonileşmesi konsunda net bir bilgi alamadım. Zemin ve duvar ısı yalıtımnda kullandım sonuçtan %100 memnunum.
[/QUOTE]

Ayrıca perlite pomza karıştırılarak parke taşı yapılır. Hafif olduğundan hacim yapısı olarak kullanılır.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

onuruygunÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 30/07/2006
İl: Kocaeli
Mesaj: 7768
onuruygunÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 03 Aralık 2008 23:50
[QUOTE=mka.mka]Arkadaşlar bilgilerinize hayran kaldım tartışmanızın sonuçlanmasını bekliyorum. sump dahil 550 lt lik bir discus tankı hazırlıyorum tabandaki artık olayını kumun altına yerleştireceğim ızgaralardan kafa motruyla sumpa su basarak çözmeyi düşünüyorum bir tür taban filtresi olacak yani.
Şimdi bitkili akvaryumumun sumpuna zeolit koymalımıyım koymamalımıyım? Veya taban filtresi ile kum arasına zeolit kullansam nasıl olur. sonuçta kumun altından da su çekileceği için nasıl bir sonuç verir?
[/QUOTE]

Bitkili akvaryumda taban filtresi kullanmayın. Bitkili akaryumda kullanılacak en son malzemedir. Kullanırsanız asla oturmayan bir bitki akvaryumunuz olur.

Sump'a zeolit koymayın. Sudaki bitkilerce hayati önemi olan Ca ve Mg gibi elementleri tutar. Bunun yerine ortama sodyum karbonat verip tüm dengeyi altüst eder.

Eğer taban filtresi kullanmazsanız en alt katmanlara zeolit ekleyebilirsiniz.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

E_C_NÇevrim Dışı

Kayıt: 26/12/2007
İl: Konya
Mesaj: 1752
E_C_NÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 18 Aralık 2008 01:35
[QUOTE=hacilar]Zeolitle ilgili konuyu okumanızı tavsiye ederim...
 
[/QUOTE]
 
Tansel bey, ben linki açıyorum izninizle..
 
Zeolit - kanser ilişkisi
 
 

TÜRKİYE'DE ASBEST VE FİBRÖZ ZEOLİT (ERİYONİT) İLE İLGİLİ AKCİĞER HASTALIKLARI

Y. İzzettin Barış
Güven Hastanesi, Ankara

Türkiye, fibrojenik ve karsinojenik iki fibröz mineral olan asbest ve fibröz zeolite (erionite) ile iç içe yaşadığı için çok talihsiz bir ülke konumundadır.

Bir doğal silikat minerali olan asbestin ısıyı iletmemesi yüzünden insanlar ile birlikteliği eski çağlarda başlamıştır. On dokuzuncu yüz yılın ikinci yarısından sonraki endüstri devriminde, ısı, elektrik, sürtünme ve asitlere dayanıklı olması yüzünden bir çok işyerlerinde kullanıldığı için "sihirli mineral" olarak anılırken, yirminci yüz yılın ikinci yarısından sonra karsinojenik olması ortaya çıkınca, ismi "öldürücü toz" olmuştur.

Asbest fizik yapı olarak düz (amphibol) ve eğri lifli (chrysotile) iki türü vardır. Amphibol asbestin, kimyasal yapısına göre, crocidolite (mavi asbest), amosite (kahverengi asbest), tremolite, anthophollite ve actinolite çeşitleri vardır. Endüstride en çok kullanılan chrysotile , crocidolite ve amosite cinsleriydi. Bunlardan sağlık için en tehlikelileri olan crocidolite ve amosite'nin kullanılışı bir çok ülkelerde yasaklanmıştır. Endüstride kullanılan asbestin % 90'inı kapsayan chrysotile de bir çok ülkelerde yasaklanmış olmasına karşın daha az karsinojenisitesi tartışmalı olduğu için bazı ülkelerde sıkı kontrol altında kullanılmaktadır.

Asbest sadece solunum yoluyla vücuda girdiğinde hastalık yapabilmektedir. Sebep olduğu hastalıklar, beniğn veya maliğn olabilmektedir. Birinci grubun içinde, plevrada fibrosis, kalsifikasyon, effüzyon; akciğer parankimasında fibrosis (asbestosis) yer alır. İkinci grupta ise, plevra ve peritonun maliğn mezotelyomaları, akciğer kanserleri ve az da olsa larenks ve sindirim organı kanserleri bulunur. Hiç sigara içmeyen ve endüstriyel ilişkisi olmayan kişilerde akciğer kanser riski 1 kabul edilirse, bu oran günde 20 sigara içenlerde 45'e, hem sigara içen ve hem de asbest tozu soluyanlarda ise 92 katına çıkmaktadır. Kanserojen olan sigara ve asbest birlikte olduğu zaman insan sağlığı için çok tehlikeli bir mineral olabilmektedir. Türkiye'de kırsal bölge erkeklerinin sigara içme oranı %70'leri bulduğunu ve bununla birlikte asbest lifi soluduğunu var sayarsak halkımızın ne kadar yüksek kansere yakalanma şansı olduğunu anlarız.

Asbestin beniğn veya maliğn hastalık yapabilmesi için, solunduktan 20-40 yıl bir sürenin geçmesi gerekmektedir. İnsanlar asbesti, iş ortamında (mesleksel veya occupational) veya çevresel (environmental veya domestik) yolla soluyabilir. Az da olsa, asbest işçisinin giysisine takılmış olan tozu evdeki yakınları indirek olarak soluyabilmektedir ki buna in direk ya da paraoccupational yolla asbest solunması denilmektedir.

Türkiye'de Orta Anadolu'da yaklaşık olarak 16 milyon kişinin kırsal bölgede yaşadığı kabul edilmektedir. Bunların yirmi yaşın üstündekilerin yaklaşık % 25'inde asbeste bağlı beniğn plevral hastalıklar bulunmaktadır. Bu oran yaş ilerledikçe lineer olarak artmakta ve % 80'lere ulaşabilmektedir. Asbest denilince aklamMaliğn mezotelyoma gelmektedir. Batı dünyasında maliğn mezotelyoma insidansı 1-2.2 / 1.000.000 / yıl iken Türkiye'de yılda en az 500 kişide bu hastalık görülmektedir. Batı ülkelerinde emekli asbest işçisi hastalığı olan maliğn mezotelyoma, ülkemizde orta yaş hastalığı durumundadır. Bizim kırsal bölgemizin insanları asbesti çevresel- domestik yolla solumaktadır. Yukarıda bildirilen yıllık sayının en fazla onu mesleksel asbest solunmasıyla meydana gelebilmiştir. Yani, batı dünyasının mesleksel hastalığı, bizim çevresel hastalığımızdır. Aslen Orta Anadolu kökenli olup ta Avrupada çalışırken mezotelyomaya yakalanmış işçilerimiz tazminat almak için baş vurduğunda bu kabul edilmemekte ve akciğerindeki asbestin Anadolu toprağında bulunan tremolit olduğu gösterilerek istekleri kabul edilmemektedir. Avrupa'daki işçilerimizdeki asbestle ilgili hastalıklar, "Imported asbestos" diye yayınlanması komik olduğu kadar yüz kızartıcı bir durumdur.

Türkiye'de çalışan isçilerde de aynı karışıklık söz konusudur. Asbest işlenen bir fabrikada çalışanda bununla ilgili bir hastalık ortaya çıktığında işveren- işçi arasında sorun ortaya çıkmaktadır. İşçiyi hasta eden asbest onun köyünden mi gelmiştir, yoksa iş yerinden mi ?

Türkiye'de asbest liflerinin solunması, içinde asbest bulunan beyaz toprağın, "Ak toprak", "Gök toprak", "Ceren toprağı" "Çelpek" gibi çeşitli isimlerle, kireç, sıva, çatı ve zemin toprağı olarak kullanılmasından gelmektedir. İç Anadolu köylerinde bu amaçla kullanılan toprağın çoğunun içinde hiçbir endüstriyel değeri olmayan tremolite asbest bulunmaktadır. Bu tür asbestin lifleri tıpkı mavi ve kahverengi asbest gibi ince uzun veya kalın olabilmektedir.

Ülkemizde çevresel yolla asbest solunmasına bağlı hastalıkların en yoğun olduğu bölgeler: Eskişehir'in Mihallıççik ilçe ve köyleri, Konya Ereğli'sinin Halkapınar ve Ayrancı köyleri, Çankırı'nın Ilgaz ve Şabanözü köyleri ve Yozgat'ın Sorgun ilçesi ve köyleri, Sivas'ın Yıldızeli ve Şarkışla köyleri, Güney Doğu Anadolu bölgesinde Diyarbakır'ın batısındaki Ergani ve köyleri, Elazığ'ın Maden ve Polu köyleri, Malatya, Adıyaman ve Urfa'nın Siverek ilçesi yer almaktadır. Karadeniz'in sahil bölgeleri ve Doğu Anadolu yerleşim yerlerinde asbestle ilgili hastalık bulunmamaktadır. Trakya'nın birkaç köyünde asbest solunmasına bağlı beniğn plevral değişikliklere rastlanmıştır. Ege bölgesinde sadece Denizli'in Tavas ilçesi köylerinde, Burdur'un Yeşilova bölgesi, Kütahya'nın Aslanapa ve Gediz ilçesi, Afyon'un Elmadağ ilçesi köylerinde sporadik asbestle ilgi hastalıklar bulunmuştur. Akdeniz bölgesinde, Toros dağları yamaçlarındaki köyler ve Hatay'ın Kırıkhan ve Reyhanlı köylerinin bazılarında tremolit asbest içiren toprağın yukarıda bahsedilen yolla kullanılması sonunda iç ortam havanının solunmasıyla asbesle ilgili hastalıklar gelişmektedir.

Bir kristalize aluminosilikat olan zeolit'lerin doğal 30 türünün içinde sadece erionite ve mordenite lifsel yapıdadır. Bunlardan yalnız kristal yapısi lifsel olan erionite'in epidemiyolojik, in vivo ve in vitro olarak karsinojenik ve fibrojenik olduğu gösterilmiştir. Erionite'nin şimdiye kadar bilinen en potent kanser yapıcı bir mineral olduğu Dünya Sağlık Teşkilatına bağlı, Uluslararası Kanser Araştırma Kurumu (International Agency Research on Cancer) tarafından kabul edilmiştir.

Binlerce yıl önce Erciyes, Hasandağ ve hemen yakınındaki Melendiz dağlarının volkanik lavlarının örttüğü, yabancıların Cappadocia, bizlerin Göreme dediği bölgede eşsiz doğa harikası olan jeolojik bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu yörenin sadece üç yerinde, su ve tuz ile reaksiyona giren volkanik lavlar chabazite, clinopitololite ve kristalize olarak lifsel yapıda erionite'nin oluştuğu yerlerde Karain, Tuzköy ve Sarıhıdır köyleri yerleşmiştir. Erionite'nin asbestin yaptığı hastalıkların tümüne sebep olduğu Göreme bölgesindeki çalışmalarla gün yüzüne çıkmıştır. Bu bölgedeki üç köyden ayrı olarak diğer köylerde seyrek de olsa maliğn plevral ve peritoneal mezotelyoma endemisi olduğu tarafımızdan gösterilmiştir. Bölgeden gelen mezotelyomalı hastaların ortalama yaşı 50 olup en genci 26, en yaşlısı ise 75 bulunmuştur. Hastalık hem kadınlarda ve hem de erkeklerde görülüyordu. İşin ilginç yanı, hastalığın bazı ailelerde daha yoğun bir şekilde görülmesiydi. Bir aile içinde plevral ve peritoneal mezotelyoma ile birlikte lenfoma, karaciğer kanseri, kemik sarkomu gibi mezotelyoma dışı tümörler de görülmekteydi. Bu gözlemler kanserin oluşmasında esas etken erionite olmakla beraber genetik yatkınlığın da ek faktör olarak etkili olabileceğini işaret etmektedir.

Göremenin Karain, Tuzköy ve Sarıhıdır köylerinde yapılan proportional mortalite çalışmalarında, ilk iki köyde ölenlerin % 70'inin maliğn hastalıktan öldüğü gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Buna karşın Kızırmağın güneyindeki eski yerleşim yerini nehrin taşkınları ve arkadaki kayaların düşerek insan ve hayvan zayiatına sebep olması nedeniyle zamanın hükümeti 1958 yılında köyün nehrin kuzey yakasındaki tuğla, briket gibi malzeme ile yapılmış yeni evlere taşınmasını sağlamıştır. Sarıhıdır'daki mortalite oranının % 50'nin altında olması buna bağlı olsa gerek. Bu köydeki hastaların birisi hariç tümü eski köyde doğmuş bireylerdi. Bu olay Göreme'deki kanser sorununun ancak, köy yerlerinin değiştirilmesiyle çözülebileceğini göstermektedir.

Göreme'deki kanserli köylerdeki insanlar, ev ve bahçe duvarlarının yapı taşları olan su kayasının içindeki erionit'ten solumaktadır. Hasta ve sağlamların bronş sekresyonunda, soludukları evin havasında ve akciğerlerinde hem erionite lifleri ve asbest cisimciğine benzeyen zeolite cisimcikleri gösterilmiştir. Bugün sadece 35 haneli bir köy haline gelen Karainliler'ın büyük bir kısmı, çeşitli nedenlerle, yurt içi ve yurt dışı yerlerde yaşamlarını sürdürmektedirler. Köyden ilkokulu bitirdikten sonra ayrılanların bile dünyanın neresine giderse gitsin mezotelyoma riskini taşımaktadır.

Kaynaklar

  1. Barış YI. Asbestos and erionite related chest diseases. Ankara, Turkey. Semih Ofset Mat. Lmd Co, 1987; 62-109.
  2. Barış YI, Bilir N, Artvinli M. Et al : An epidemiological study on an Anatolian village environmentally exposed to tremolite asbestos. Br J Indust Med, 1988: 45: 838-40.
  3. Yazıcıoğlu S, Ilcayto R, Balcı K. Et al. Pleural calcification,pleural mesotheliomas and bronchial cancers caused by tremolite dust.Thorax, 1980;35: 564-569.
  4. Barış YI, Simonato L, Artvinli M. Et al. Epidemiological and environmental evidence of health effects of exposure to erionite fibers: a four year study in the Cappadocian region of Turkey. Int J Cancer 1987; 39:10-17.
  5. Selcuk ZT,, Çöplü, L, Emri S, et al: Malignant pleurall mesothelioma due to environmental mineral fiber oxposure in Turkey : analysis of 135 cases. Chest 1992;102:790-796.
 

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

köpükÇevrim Dışı

Kayıt: 07/10/2008
İl: Izmir
Mesaj: 45
köpükÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 08 Şubat 2009 19:11
Onur bey öncelikle konuyu baştan sona kadar okudum. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Bitkili akvaryum kuran kişilerin taban malzemelerinde zeolit kullandıklarını gözlemledim. Açıkcası bende kullanmak istiyordum. Sizce kullanmalımıyım?

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir