Akvaryumda Tatminsizlik
Gönderim Zamanı: 17 Eylül 2024 14:39
Bazen girdabına kapıldığımız bir çıkmaz değil midir aslında.
Akvaryumda Tatminsizlik: Daha Fazlasını Aramanın Sonsuz Döngüsü
Akvaryum kurmak, ilk başta sakin bir kaçış noktası, doğayı evine taşımanın huzurlu bir yolu gibi görünür. Başlangıçta birkaç balık, basit bir düzen ve belki birkaç aksesuarla tatmin olursun. Fakat zamanla akvaryuma her baktığında bir şeylerin eksik olduğunu hissetmeye başlarsın. Elindekiler güzel olsa da yetmez; daha fazlasını, daha farklısını istersin. Bu bir merak değil, adeta bir ihtiyaç haline gelir.
Yeni balık türleri, daha karmaşık bitki düzenlemeleri, egzotik aksesuarlar… Akvaryumun her köşesini doldurmak, her boşluğu kapatmak istersin. Ancak bu arayış hiçbir zaman bitmez. Çünkü her yeni ekleme, beraberinde başka eksiklikler doğurur. Daha büyük bir tank mı gerekiyor? Daha nadir türler mi? Yoksa akvaryumun içinde bambaşka bir dünya mı yaratılmalı? Sorular hep artar, cevaplar ise asla tatmin edici olmaz.
Bu tatminsizlik, akvaryum hobisinin büyüsünün bir parçasıdır. Doğanın sınırsız çeşitliliği karşısında durabilmek zordur. Akvaryum bir bakıma senin kişisel yaratıcılık alanın olur ve bu alan, ne kadar güzelleşirse güzelleşsin, her zaman geliştirilmesi gereken bir şey olarak görünür. Elindekiyle yetinmek zordur çünkü akvaryum, doğanın sonsuz potansiyelini yansıtan bir ayna gibidir.
Bu döngü, sadece akvaryuma değil, hayata bakışını da etkiler. Hep daha iyisini istemek, daha güzelini aramak insanın doğasında var. Ancak bazen durup mevcut düzenin, elindeki güzelliklerin tadını çıkarmak gerektiğini unuturuz. Belki de tatminsizlik, her şeyin mükemmel olmasından değil, elimizdekilerin kıymetini tam anlamıyla bilememekten kaynaklanır. Akvaryum hobisi, bu dengeyi bulmak için güzel bir metafor sunar: Her zaman daha fazlasını aramak yerine, bazen elimizdeki dünyanın güzelliğini fark etmek gerekir.
Akvaryumda Tatminsizlik: Daha Fazlasını Aramanın Sonsuz Döngüsü
Akvaryum kurmak, ilk başta sakin bir kaçış noktası, doğayı evine taşımanın huzurlu bir yolu gibi görünür. Başlangıçta birkaç balık, basit bir düzen ve belki birkaç aksesuarla tatmin olursun. Fakat zamanla akvaryuma her baktığında bir şeylerin eksik olduğunu hissetmeye başlarsın. Elindekiler güzel olsa da yetmez; daha fazlasını, daha farklısını istersin. Bu bir merak değil, adeta bir ihtiyaç haline gelir.
Yeni balık türleri, daha karmaşık bitki düzenlemeleri, egzotik aksesuarlar… Akvaryumun her köşesini doldurmak, her boşluğu kapatmak istersin. Ancak bu arayış hiçbir zaman bitmez. Çünkü her yeni ekleme, beraberinde başka eksiklikler doğurur. Daha büyük bir tank mı gerekiyor? Daha nadir türler mi? Yoksa akvaryumun içinde bambaşka bir dünya mı yaratılmalı? Sorular hep artar, cevaplar ise asla tatmin edici olmaz.
Bu tatminsizlik, akvaryum hobisinin büyüsünün bir parçasıdır. Doğanın sınırsız çeşitliliği karşısında durabilmek zordur. Akvaryum bir bakıma senin kişisel yaratıcılık alanın olur ve bu alan, ne kadar güzelleşirse güzelleşsin, her zaman geliştirilmesi gereken bir şey olarak görünür. Elindekiyle yetinmek zordur çünkü akvaryum, doğanın sonsuz potansiyelini yansıtan bir ayna gibidir.
Bu döngü, sadece akvaryuma değil, hayata bakışını da etkiler. Hep daha iyisini istemek, daha güzelini aramak insanın doğasında var. Ancak bazen durup mevcut düzenin, elindeki güzelliklerin tadını çıkarmak gerektiğini unuturuz. Belki de tatminsizlik, her şeyin mükemmel olmasından değil, elimizdekilerin kıymetini tam anlamıyla bilememekten kaynaklanır. Akvaryum hobisi, bu dengeyi bulmak için güzel bir metafor sunar: Her zaman daha fazlasını aramak yerine, bazen elimizdeki dünyanın güzelliğini fark etmek gerekir.
Beğenenler: [T]231847,MasterChief[/T][T]250259,Dexter85321[/T][T]250573,Busra1753[/T][T]227495,H.polat[/T][T]240492,Orhan76[/T][T]237281,AbdullahKurcaduz[/T][T]224123,valarmorghulis12[/T]
Teşekkür Edenler: [T]237281,AbdullahKurcaduz[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 31 Ekim 2024 16:01
[QUOTE=1Balikci ]Bazen girdabına kapıldığımız bir çıkmaz değil midir aslında.
Akvaryumda Tatminsizlik: Daha Fazlasını Aramanın Sonsuz Döngüsü
Akvaryum kurmak, ilk başta sakin bir kaçış noktası, doğayı evine taşımanın huzurlu bir yolu gibi görünür. Başlangıçta birkaç balık, basit bir düzen ve belki birkaç aksesuarla tatmin olursun. Fakat zamanla akvaryuma her baktığında bir şeylerin eksik olduğunu hissetmeye başlarsın. Elindekiler güzel olsa da yetmez; daha fazlasını, daha farklısını istersin. Bu bir merak değil, adeta bir ihtiyaç haline gelir.
Yeni balık türleri, daha karmaşık bitki düzenlemeleri, egzotik aksesuarlar… Akvaryumun her köşesini doldurmak, her boşluğu kapatmak istersin. Ancak bu arayış hiçbir zaman bitmez. Çünkü her yeni ekleme, beraberinde başka eksiklikler doğurur. Daha büyük bir tank mı gerekiyor? Daha nadir türler mi? Yoksa akvaryumun içinde bambaşka bir dünya mı yaratılmalı? Sorular hep artar, cevaplar ise asla tatmin edici olmaz.
Bu tatminsizlik, akvaryum hobisinin büyüsünün bir parçasıdır. Doğanın sınırsız çeşitliliği karşısında durabilmek zordur. Akvaryum bir bakıma senin kişisel yaratıcılık alanın olur ve bu alan, ne kadar güzelleşirse güzelleşsin, her zaman geliştirilmesi gereken bir şey olarak görünür. Elindekiyle yetinmek zordur çünkü akvaryum, doğanın sonsuz potansiyelini yansıtan bir ayna gibidir.
Bu döngü, sadece akvaryuma değil, hayata bakışını da etkiler. Hep daha iyisini istemek, daha güzelini aramak insanın doğasında var. Ancak bazen durup mevcut düzenin, elindeki güzelliklerin tadını çıkarmak gerektiğini unuturuz. Belki de tatminsizlik, her şeyin mükemmel olmasından değil, elimizdekilerin kıymetini tam anlamıyla bilememekten kaynaklanır. Akvaryum hobisi, bu dengeyi bulmak için güzel bir metafor sunar: Her zaman daha fazlasını aramak yerine, bazen elimizdeki dünyanın güzelliğini fark etmek gerekir.[/QUOTE]
Schopenhauer felsefesini bilir misiniz? Siz tam bir schopenhauercisiniz. İnsan varoluşunun temelinde hep isteme vardır. Bu isteme (istenç) insanın sürekli acı yaşamasına neden olur ve varsayalım ki isteklerimiz yerine geldi, bu defa da can sıkıntısı yaşarız. Sonrasinda tekrar istenç bizi rahatsız etmeye baslar ve yeni arayışlara iter. Bu döngü hayatımızı bir kabusa çevirir. Hayat sefalet ve can sıkıntısı arasında sallanan bir sarkaç gibidir. Neyse forumu felsefe forumuna çevirmeyim[:D]
Akvaryumda Tatminsizlik: Daha Fazlasını Aramanın Sonsuz Döngüsü
Akvaryum kurmak, ilk başta sakin bir kaçış noktası, doğayı evine taşımanın huzurlu bir yolu gibi görünür. Başlangıçta birkaç balık, basit bir düzen ve belki birkaç aksesuarla tatmin olursun. Fakat zamanla akvaryuma her baktığında bir şeylerin eksik olduğunu hissetmeye başlarsın. Elindekiler güzel olsa da yetmez; daha fazlasını, daha farklısını istersin. Bu bir merak değil, adeta bir ihtiyaç haline gelir.
Yeni balık türleri, daha karmaşık bitki düzenlemeleri, egzotik aksesuarlar… Akvaryumun her köşesini doldurmak, her boşluğu kapatmak istersin. Ancak bu arayış hiçbir zaman bitmez. Çünkü her yeni ekleme, beraberinde başka eksiklikler doğurur. Daha büyük bir tank mı gerekiyor? Daha nadir türler mi? Yoksa akvaryumun içinde bambaşka bir dünya mı yaratılmalı? Sorular hep artar, cevaplar ise asla tatmin edici olmaz.
Bu tatminsizlik, akvaryum hobisinin büyüsünün bir parçasıdır. Doğanın sınırsız çeşitliliği karşısında durabilmek zordur. Akvaryum bir bakıma senin kişisel yaratıcılık alanın olur ve bu alan, ne kadar güzelleşirse güzelleşsin, her zaman geliştirilmesi gereken bir şey olarak görünür. Elindekiyle yetinmek zordur çünkü akvaryum, doğanın sonsuz potansiyelini yansıtan bir ayna gibidir.
Bu döngü, sadece akvaryuma değil, hayata bakışını da etkiler. Hep daha iyisini istemek, daha güzelini aramak insanın doğasında var. Ancak bazen durup mevcut düzenin, elindeki güzelliklerin tadını çıkarmak gerektiğini unuturuz. Belki de tatminsizlik, her şeyin mükemmel olmasından değil, elimizdekilerin kıymetini tam anlamıyla bilememekten kaynaklanır. Akvaryum hobisi, bu dengeyi bulmak için güzel bir metafor sunar: Her zaman daha fazlasını aramak yerine, bazen elimizdeki dünyanın güzelliğini fark etmek gerekir.[/QUOTE]
Schopenhauer felsefesini bilir misiniz? Siz tam bir schopenhauercisiniz. İnsan varoluşunun temelinde hep isteme vardır. Bu isteme (istenç) insanın sürekli acı yaşamasına neden olur ve varsayalım ki isteklerimiz yerine geldi, bu defa da can sıkıntısı yaşarız. Sonrasinda tekrar istenç bizi rahatsız etmeye baslar ve yeni arayışlara iter. Bu döngü hayatımızı bir kabusa çevirir. Hayat sefalet ve can sıkıntısı arasında sallanan bir sarkaç gibidir. Neyse forumu felsefe forumuna çevirmeyim[:D]
Beğenenler: [T]241280,1Balikci [/T][T]240492,Orhan76[/T][T]237281,AbdullahKurcaduz[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 31 Ekim 2024 16:12
[QUOTE=H.polat]
Schopenhauer felsefesini bilir misiniz? Siz tam bir schopenhauercisiniz. İnsan varoluşunun temelinde hep isteme vardır. Bu isteme (istenç) insanın sürekli acı yaşamasına neden olur ve varsayalım ki isteklerimiz yerine geldi, bu defa da can sıkıntısı yaşarız. Sonrasinda tekrar istenç bizi rahatsız etmeye baslar ve yeni arayışlara iter. Bu döngü hayatımızı bir kabusa çevirir. Hayat sefalet ve can sıkıntısı arasında sallanan bir sarkaç gibidir. Neyse forumu felsefe forumuna çevirmeyim[:D][/QUOTE]
Ah, ne kadar derin bir felsefi analizle karşı karşıyayız! Schopenhauer’in “isteme” teorisi insan doğasının en karanlık taraflarına parmak basıyor, değil mi? Schopenhauer’in dediği gibi, insanın özünde bir “istenç” bulunuyor; bu, tatmin edilmesi neredeyse imkansız olan bir arzu. İsteklerimiz gerçekleştiğinde duyduğumuz tatmin anlık, fakat yerine geçen can sıkıntısı hemen yeni arayışlara sürüklüyor bizi. Bu, adeta tatmin ve tatminsizlik arasında gidip gelen bir sarkaç gibi!
Schopenhauer’e göre yaşamın kendisi; ya hayal kırıklığıyla dolu, çünkü isteklerimiz gerçekleşmiyor, ya da bomboş, çünkü gerçekleştiğinde anlamını yitiriyor. Bu durum, insana kaçınılmaz bir sıkıntı getiriyor. Bir yandan bir şeylere sahip olma arzumuzdan kaçamıyoruz, bir yandan da sahip olduklarımızın bizi tatmin etmediğini fark ediyoruz. Hayat sanki durmaksızın “daha fazlasını” aramak ile bu arayışların sonunda gelen boşluk arasında gidip geliyor.
Ama belki de bu döngüyü anladığımızda, Schopenhauer’in işaret ettiği o ruhsal huzura daha yaklaşabiliriz. İsteklerden bağımsız bir yaşam, içsel sükunet… Tabii ki bu ideal bir çözüm olabilir, ama pratikte o “daha fazlası”nı aramaktan vazgeçmek, insan ruhunun doğasına ne kadar uygun?
Felsefe forumuna dönüştürdük diyelim, ama Schopenhauer gibi bir filozofun hayatın gerçeğiyle bu kadar içten bir hesaplaşmaya gitmesi, hepimize kendi hayatımıza dair yeni sorular sordurtuyor aslında.
Not: Haklısınız [EDIT]1Balikci ,2024-10-31 16:15:37[/EDIT]
Schopenhauer felsefesini bilir misiniz? Siz tam bir schopenhauercisiniz. İnsan varoluşunun temelinde hep isteme vardır. Bu isteme (istenç) insanın sürekli acı yaşamasına neden olur ve varsayalım ki isteklerimiz yerine geldi, bu defa da can sıkıntısı yaşarız. Sonrasinda tekrar istenç bizi rahatsız etmeye baslar ve yeni arayışlara iter. Bu döngü hayatımızı bir kabusa çevirir. Hayat sefalet ve can sıkıntısı arasında sallanan bir sarkaç gibidir. Neyse forumu felsefe forumuna çevirmeyim[:D][/QUOTE]
Ah, ne kadar derin bir felsefi analizle karşı karşıyayız! Schopenhauer’in “isteme” teorisi insan doğasının en karanlık taraflarına parmak basıyor, değil mi? Schopenhauer’in dediği gibi, insanın özünde bir “istenç” bulunuyor; bu, tatmin edilmesi neredeyse imkansız olan bir arzu. İsteklerimiz gerçekleştiğinde duyduğumuz tatmin anlık, fakat yerine geçen can sıkıntısı hemen yeni arayışlara sürüklüyor bizi. Bu, adeta tatmin ve tatminsizlik arasında gidip gelen bir sarkaç gibi!
Schopenhauer’e göre yaşamın kendisi; ya hayal kırıklığıyla dolu, çünkü isteklerimiz gerçekleşmiyor, ya da bomboş, çünkü gerçekleştiğinde anlamını yitiriyor. Bu durum, insana kaçınılmaz bir sıkıntı getiriyor. Bir yandan bir şeylere sahip olma arzumuzdan kaçamıyoruz, bir yandan da sahip olduklarımızın bizi tatmin etmediğini fark ediyoruz. Hayat sanki durmaksızın “daha fazlasını” aramak ile bu arayışların sonunda gelen boşluk arasında gidip geliyor.
Ama belki de bu döngüyü anladığımızda, Schopenhauer’in işaret ettiği o ruhsal huzura daha yaklaşabiliriz. İsteklerden bağımsız bir yaşam, içsel sükunet… Tabii ki bu ideal bir çözüm olabilir, ama pratikte o “daha fazlası”nı aramaktan vazgeçmek, insan ruhunun doğasına ne kadar uygun?
Felsefe forumuna dönüştürdük diyelim, ama Schopenhauer gibi bir filozofun hayatın gerçeğiyle bu kadar içten bir hesaplaşmaya gitmesi, hepimize kendi hayatımıza dair yeni sorular sordurtuyor aslında.
Not: Haklısınız [EDIT]1Balikci ,2024-10-31 16:15:37[/EDIT]
Beğenenler: [T]227495,H.polat[/T][T]237281,AbdullahKurcaduz[/T]
Teşekkür Edenler: [T]227495,H.polat[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 31 Ekim 2024 16:24
Yorumunuz için teşekkürler. Biz yine de içsel sükunet uğruna akvaryum hobisinden vazgeçmeyelim. En güzelini yapmak için uğraşalım, sonra daha da güzelini, daha da güzelini.[:iyi:]
Beğenenler: [T]241280,1Balikci [/T][T]237281,AbdullahKurcaduz[/T]
Teşekkür Edenler: [T]241280,1Balikci [/T]
+1: [T]241280,1Balikci [/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 31 Ekim 2024 16:25
[U]Hayat sefalet ve can sıkıntısı arasında sallanan bir sarkaç gibidir.[/U]
Bu açıklama gerçekten çok anlamlı ve yerinde bir saptama olmuş.
Bu açıklama gerçekten çok anlamlı ve yerinde bir saptama olmuş.
Beğenenler: [T]227495,H.polat[/T][T]241280,1Balikci [/T][T]237281,AbdullahKurcaduz[/T]
Teşekkür Edenler: [T]227495,H.polat[/T][T]241280,1Balikci [/T][T]237281,AbdullahKurcaduz[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir