Piranhalar (Focus Dergisinden Bir Makale)
Gönderim Zamanı: 13 Kasım 2006 23:36
Piranha: Adı çıkmış bir kez... Katil ruhlu, doyumsuz ve kana susamış... Başka hiçbir hayvan bu yağmacılar kadar canavarlaştırılıp lanetlenmemiş. Yine de haksızlık etmemek gerekiyor; piranhalar bizim bildiğimiz gibi değiller. Kurbanının hiç şansı yoktu... Hayvanat bahçesinde piranhalar için ayrılan havuzda saniyelik bir karmaşa yaşandı. Alabalık havuza atılır atılmaz, katil balıklar üstüne çullandılar. İçlerinden biri, kaçmakta olan balığın sırtından ceviz büyüklüğünde bir parça kopardı. İşte sinyal gelmişti. Avlanma güdüsü ve karın doyurma hırsının yarattığı kamçılayıcı etkiyle, ilk gruptan altı piranha daha saldırıp balığın her yerinden et parçaları kopardılar. Karın bölgesi yırtılmıştı, ama yaşam savaşı veren alabalık, içgüdüsel olarak son bir hamle yapmış ve ellerinden kurtulmuştu. Aynı anda 20 üyelik ikinci bir piranha sürüsünün saldırısına uğradı. Küçük et ve bağırsak parçaları, yeni piranhaları da içine çeken bulanık bir buluta dönüştü. Yağmacıların sanki hırstan gözleri dönmüştü. Biraz sonra kurbandan geriye hiçbir şey kalmamıştı. Suyun içindeki sesler dindi, piranhalar yavaş yavaş sakinleşti. Piranhanın yemlenmesine tanık olan biri, bu anı ömrü boyunca unutmayacaktır. O an yaşanan duygular, insanda korku uyandıran çağrışımlar yaratıyor. Dracula ve beyaz köpekbalığı hariç, başka hiçbir yaratık bu kadar kötü bir üne sahip değil. Güney Amerika'da yaşayan bu yırtıcı balığın sadece adı bile insanların tüylerini diken diken etmeye yetiyor. Piranhalar hakkında kendilerine ulaşan ilk haberler, Avrupalıların kanını dondurmuştu. 1553'te İspanyol istilacı Francisco Pizarro'nun Amazon havzasında yaptığı yağmalama seferine eşlik eden bir papaz, "Kurşun ve saçmayla yaralanan Kızılderililer, çığlık çığlığa kanodan nehre düşüyorlardı. Düştükleri noktada, nehirdeki canavar piranhalar tarafından parçalanarak bir-iki dakika içinde iskelete dönüştürüldüler" diye anlatmıştı, Öyle görünüyor ki, din adamını, yırtıcı balıkların vahşeti, silahlı Hıristiyanların Kızılderililere uyguladığı vahşetten daha çok etkilemişti. Üstü kaşınmış küçücük bir sivrisinek ısırığı bile, testere dişli hayvanın ilgisini sıcak kanlı avlara çekmek için yeterli. "Yıkanmak için nehrin ılık suyuna girmiştim ki, çıplak olarak sudan fırlayıp kendimi nehrin kıyısına zor attım: Sivrisinek ısırdığı için kaşıdığım yerden bacağımı bir piranhanın ısırdığını fark etmiştim" diyor, 30 Mart 1859'da Guyana’da bu olayı yaşayan Alman araştırmacı Carl Ferdinand Appun. Piranhalar sanki cehennemden çıkıp gelen canavarlar gibi. Peki gerçekten de bunlar insanları bile yiyen katil balıklar mı? 30 yıl boyunca bu tropik yırtıcılar üstünde araştırma yapan Alman biyolog Wolfgang Schulte, piranhaların canavarlaştırılarak abartılmasını saflık olarak nitelendiriyor. Ancak, onları masum, insanlar için hiçbir tehlike yaratmayan balıklar olarak göstermenin de yanlış olduğunu düşünüyor. Gerçek, tam bu iki tanımlamanın ortasında yer alıyor. Güney Amerika'da, genellikle küçük balıklar, çalı karidesleri, leş ya da böceklerle beslenen 30 piranha türü yaşıyor. Ve bunların içinde sıcak kanlı canlıları görmezden gelemeyenlerin sayısı ancak bir elin parmakları kadar, kırmızı ve siyah piranhaların (en tehlikeli olarak bilinen türler) bulunduğu çok az bir bölüm. "Bir yavru balıkçıl kaza ile yuvasından düşüp çaresizce suyun içinde çırpınmaya başlamıştı. Sinyali alarak toplanan balık sürüsünün yarattığı saniyelik karmaşanın ardından geriye sadece tüyler kalmıştı" diye anlatıyor gözlemlerini Schulte. Yaşlandıkça renklerinde köklü değişiklikler meydana gelen piranhaları, Schulte bile türlerine ayırmak konusunda zorlanıyor. Ancak, en saldırgan türlerin bile en büyük avını genellikle leşler oluşturuyor. Canlı memeli hayvanlara ya da insanlara çok nadir saldırıyorlar; genellikle de kuraklık dönemlerinde yaşam alanlarının daralmasıyla ya da bu canlıların kanayan bir yaraları olduğu takdirde... İşte o zaman, o ürkütücü parçalama sesleri başlıyor ve ortaya çıkan kan kokusu daha başkalarını da buraya çekiyor. Amazon Nehri'nin yan kolları 30'a yakın piranha türünün de anavatanı. Bu türlerin arasında dört tanesi, kuraklık baş gösterdiğinde sıcak kanlı canlılara da saldırabiliyor. Yağmur mevsimlerinde yeterli besin olduğu için balıklar da sakin oluyorlar. Bu dönemlerde Kızılderili çocuklar da hiç korkmadan piranhalarla dolu ırmakta eğlenebiliyorlar. Gerçekten de yırtıcı piranhaların saldırganlıkları, yılın dönemlerine göre değişiyor. Bol yağmur yağan mevsimlerde, Amazon ile Orinoco'da su seviyesi 15 metre kadar yükseliyor ve taşarak çevredeki toprakları da su altında bırakıyor. Amazon ve kollarının doğduğu And Dağları'nda karlar eriyip, dünyanın en büyük nehrini doldurunca, çevredeki tropik ormanlar bile su altında kalıyor. Daha önce kuşların tünedikleri ağaç tepelerinin üstünden, bu dönemlerde kanoyla geçiliyor; ağaçların dalları arasında da balıklar yüzüyor. Bölgedeki sık ormanlar, koşullara mükemmel uyum sağlamış: suyun altında kaldığı dönemde de ağaçlar yapraklarını dökmüyorlar. Piranhalar için bile bol miktarda yiyecek seçeneği oluyor bu dönemde. Yerliler bunu biliyor ve bu mevsimlerde hiç endişe duymadan rahatlıkla yıkanıyor ya da yüzüyorlar. Piranhalarla dolu Orinoco'da zenginler su kayağı yapıyorlar. Turist kayıklarına rehberlik eden yerliler, serüvenci tatilciler piranha avlarken suya atlayıp yüzüyorlar. Ancak bu manzara kurak mevsimlerin gelmesiyle birlikte değişiyor. Küçük nehirler, ince akıntılara dönüşüyor. Büyük nehirlerin su seviyesinin düşmesiyle, her yerde, içinde balıkların, kaymanların (Güney Amerika'da yaşayan bir timsah türü) ve nehir yunuslarının tutsak kaldığı lagünler, su birikintileri ve kilometrelerce uzunlukta kıyı gölleri oluşuyor. Yiyecek kıtlığı ve stres, piranhayı olağanüstü saldırganlaştırıyor ve suyun içinde hareket eden her şey iştahını kabartıyor. Her şeyden habersiz nehre su içmeye gelen atlar, inekler aniden dudağının bir parçasını kaybedebiliyorlar. Hiçbir yerli, kuraklık döneminde nehre girmeyi aklından bile geçirmez. Kızılderililer üstünde araştırmalar yapan ve Amazonları en iyi tanıyan araştırmacılardan biri olan Harald Schultz, Güney Amerika'da kaldığı 20 yıl içinde piranhalar tarafından saldırıya uğramış sadece 7 insan tanıdığını belirtiyor. Biri dışında diğerleri hafif yaralanmış. Schultz, Avrupalıların yağmur ormanlarına ilişkin önyargılı yaklaşımlarını eleştiren alaylı bir anekdot yazmış: "Babam 15 yaşındayken kendine saldıran Kızılderililerden kurtulmak için, eski bir kanoya binerek nehirde kaçmaya çalışmış. Bir süre sonra kayık ters dönünce, yoluna yüzerek devam etmek zorunda kalmış. Kıyıya ulaşıp da nehirden çıktığında sadece iskeleti kalmış. Ama, o günden sonra bir daha başına böyle bir şey gelmedi." Piranhalarla yaşanan kazaların çoğunluğu, avlanırken meydana geliyor. Yırtıcı balıklar, yağmur ormanlarında yaşayanlar için önemli bir protein kaynağı ve lezzetli bir yiyecek. Yakalanması bütün balıklardan daha kolay. Çelik telle yapılmış bir oltayı atıp, kamışıyla suya vurarak yaralanmış bir balığı taklit etmek yeterli. Hemen el büyüklüğünde bir piranha oltaya takılıyor. Küçük bir sürüye rastlanırsa, dakikada bir piranha avlanabiliyor. Ancak balığın ağzından iğneyi çıkarırken dikkatli olmak gerekiyor. Balık, vahşice çevresindeki her şeyi ısırmaya çalışırken, balıkçının parmağını da koparabiliyor. Ölmüş olsa da, sinirsel refleks nedeniyle aniden ağzıyla çevreden bir şeyleri kapabiliyor. Piranhaların korkutan dişleri, dudak derileriyle örtülü. Bu nedenle bu hayvanlar fazla dikkat çekmiyor ve sakin bir görüntü sergiliyor. Bu deri yukarı kaldırıldığı zaman (kurutulmuş hayvanlarda rahatça görülebiliyor) ustura keskinliğindeki üçgen dişler ürpermeye yetiyor. Balık ağzını kapattığında, kama şeklindeki alt ve üst dişler bir fermuar gibi kilitleniyor. Piranhalar, yiyeceklerini yerken sergiledikleri tavır açısından da tatlı su balıkları içinde eşsiz. Bu yönleriyle köpekbalığına benziyorlar. Dişlerini avına geçirdikten sonra, hızlı kuyruk hareketleriyle vücudunu oradan oraya atıyor ve sahip olduğu bütün güçle bir parça eti koparıyor. Ağzında kısa süre çevirdikten sonra hemen yutuyor, sonra yeniden avına yükleniyor: bir parça ve bir parça daha... Böylelikle piranha, her büyüklükte avla rahatça baş edebiliyor. Yine de suların kralı değil. Kaymanlar ve büyük yırtıcı balıklar için de piranhalar lezzetli yiyecekler. İnsanlar için de oldukça tehlikeli bir hayvan olan Mata Mata adlı sukaplumbağası, balıkçıl ve nehir yunusu da piranhaları zevkle yiyorlar. İşte o zaman ava giden avlanıyor. Düşmanları piranhaları yerken, öldürdüklerinden iyice emin oluyorlar. Canlı bir piranhayı yemek, daha sonra midede harekete geçen bir testereyi yutmaya benziyor. Bu vahşi canlıların dikkat çeken yönleri sadece dişleri değil. Kan ve çürüme kokusuna karşı gösterdikleri hassasiyet de inanılır gibi değil. Ama bunun bir amacı var. Balçık nedeniyle genellikle bulanık olan Amazon Nehri'nde görüş uzaklığı 10 santimetreye bile ulaşmıyor. Bilim adamları, aynı köpekbalığı gibi, piranhanın da kanı, 1/1,5 milyon oranında sulandırılmış haliyle bile seçebildiklerini tahmin ediyorlar. Bu olağanüstü koku duyuları sayesinde bulanık sularda bile anında avına ulaşabiliyor. İşitme duyusu da mükemmel işliyor. Yüzen balıklar, düşük frekansta karakteristik ses dalgaları oluşturuyor. Ses dalgası suyun altında havadakinden yaklaşık 5 kat daha hızlı yayıldığı için, piranhalar, çırpınan yaralı balıkların oluşturdukları yüksek frekanslı basınç dalgalarını en bulanık sularda bile hızla algılayabiliyor. Ancak, sanıldığı gibi bir türlü doymak bilmeyen birer canavar da değiller. İngiliz zoolog Richard Fox, yaptığı bir deneyde, havuza aynı anda 25 süs balığı attı. Ancak beklenen çılgınlık gerçekleşmedi. Piranhalar ortaklaşa her gün sadece bir tane balık yiyorlar, günlük açlıklarını giderecek kadarını tüketiyorlardı. Ancak, diğer bütün balıkların hemen ilk gün yüzgeçlerini ısırmışlardı. Kaçma olanakları kalmayan süs balıkları, sanki yaşayan yiyecek depoları gibi baş aşağı suyun içinde öylece asılı kalmışlardı. Piranhalar anavatanlarında yerleri doldurulamayan birer sağlık bekçisi gibiler. Leş yiyen bu balıklar olmasaydı, nehrin taşmasıyla yaşamlarını yitiren vahşi hayvanlar, suyun içinde öylece çürüyecekti. Ortaya çıkan mikroorganizmalar, bu sıcak bölgede bulaşıcı hastalıklara neden olacak; yarattığı tehdit, kapısı bacası açık yaşayan insanlara kadar ulaşacaktı. Orinoco'da yaşayan bazı Kızılderili kabileleri, suyun nehir yataklarından taştığı dönemlerde ölülerini toprağa gömemediği için, piranhalardan yararlanıyorlar. Guaranos kabilesinden Kızılderililer, böyle dönemlerde ölülerini seyrek örülmüş ağlarla suya indiriyorlar ve cesetleri kemirmeleri için piranhalara sunuyorlar. Çıkarılan iskeleti daha sonra tüylerle süsleyerek cenaze törenini yapıyorlar. Amazonlarda, yağmur mevsiminin dışında da su baskınları yaşanıyor. Ayda iki kez, yeniay ve dolunay dönemlerinde, Atlantik Okyanusu'nun kabaran suları kıyıdan içeriye doğru baskı yaratarak, nehir suyunun akış yönünü değiştiriyor. Dev su dalgaları oluşuyor ve 700 kilometre kadar anakaranın içine girebiliyor. Nehir normal seviyesinde akarken, kilometrelerce uzaklıkta yaşayan, otlanan hayvanlar bile bu olaylar sırasında yaşamlarını kaybediyorlar. Tatlı suların akbabaları sayılan piranhalar, su baskınının yaşandığı bölgeleri, leşlerden temizliyor. Leşlerin çürümesi sonucu oluşan salgın hastalıklar, öncelikle yaralı ve hasta hayvanları etkilediği için piranhalar önemli bir ekolojik işlev görüyorlar. Piranhalarla yakın akraba bir sombalığı türü olan Pacu, bir vejetaryen olarak yağmur ormanlarının korunmasına yardımcı oluyor. Güçlü dişleriyle tohumların kabuklarını kırıyor, su taşkını sırasında yediği meyvelerin çekirdeklerini başka yerlere taşıyarak bitkilerin yayılmasına katkıda bulunuyor. Güney Amerika'daki yağmur ormanlarında piranha, yaşamın tamamen bir parçası. Çok sayıda kent ve ırmağa adını vermiş. Kızılderililer eskiden bu yana, piranhanın alt dişlerini zehirli ok ucu olarak kullanıyorlar. Piranha, Kızılderili dilinde "makas" anlamına geliyor. Rio de Janeiro'da, cıvıl cıvıl ortalarda dolaşan kısa etekli bir grup kız gördüklerinde bunlara "piranhas" diyorlar. Avrupa ve Amerika'daki balıkçılar, göller ya da ırmaklarda avlanırken zaman zaman piranhaya rastlayabilirler. Korkmalarına gerek yok, bunlar genellikle bakımı sahiplerine ağır gelmeye başlayan akvaryum balıklarıdır. Piranhalar doğal ortamda ılık sularda yaşayabiliyorlar... |
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 20 Aralık 2006 13:39
Daha öncede okumuştum arkadaşlarımızda görecekler harika eline sağlık.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 21 Ocak 2007 01:22
çok güzel yazmışsınız elinize sağlık.bunların yaşayabilecekleri minimum ısı nedir,ülkemiz göllerinde herhalde sonbaharda ölme ihtimalleri yüksektir.yaz sonuna doğru sapanca gölünde meşhur olmuşlardı.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 07 Şubat 2007 18:06
Uzayın derinliklerine doğru araştırma amaçlı araçlar gönderen insanoğlunun hala daha Amazon bölgesine tam anlamıyla hakim olmadığı göz önüne alınırsa,bahsedildiği gibi oluşabilecek salgın hastalıkların hiç de tahmin edilemeyecek biçimde dünyaya yayılması sonucu kimbilir ne "kuş gripleri" yaşanırdı...
Yaşasın dünyanın tüm piranhaları!(Gerçekten)
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir