Omurilik Felçlileri Derneği Yararına Koştuğum Avrasya Maratonu (42km)
Gönderim Zamanı: 29 Aralık 2012 22:09
11
kasım 2012 pazar sabahı binlerce kişi Avrasya Maratonu'nda koşmak için
heyecanla uyandı ve güne merhaba dedi. Bir "pazar sabahı"nda bu kadar
erken kalkıp bu kadar heyecanlı ve mutlu olabilmek çok güzel bir duygu
gerçekten. Beklenen gün bugün ve Asyadan Avrupaya koşulacak gün de
bugün. Koşu kıyafetlerimi üzerime geçirirken bir yandan da koşu sonrası
sıcak kalmamı sağlayacak giysileri ve yarış sonrası
hemen almam gereken karbonhidrat ağırlıklı yiyecekleri çantaya
doldurdum. Tabii bu arada ocakta makarna pişmekle meşgûl. Yarış
kahvaltısı; tuzlu peynir soslu makarna, böğürtlen reçeli, muz, bal,
kepek ekmeği. Tutmayın beni!(Acaba evden köprüye kadar koşsam mı?)
Ekipmanı yüklenip evden dışarı bir çıktım, kara kara bulutları görünce
biraz tırstım açıkcası.
Beylerbeyi
ayağından köprünün üstüne çıktığımda yarışın başlamasına 45 dk. vardı
ama ortalık panayır yeri gibiydi. Dünyanın dört bir yanından gelmiş
insanlar İstanbul'un havasını değiştirmişti resmen. Hemen tanıdık yüzler
aramaya koyuldum ve benim gibi bağış amaçlı koşacak olan arkadaşların
yanına gidip sohbet etmeye başladım. Kimisi "Omurilik Felçlileri"(TOFD)
için, kimisi "Eğitim Gönüllüleri Vakfı"(TEGV)
için, kimisi "Toplum Gönüllüleri Vakfı"(TOG)için, kimisi de "Buğday
Derneği" gibi ülkemizin öz değerleri olan kaybolmaya yüz tutmuş
tohumlarımızın korunması ve yeniden yaygınlaşmasına yardım etmek için
koşacaktı. Avrasya Maratonu'nu benim için kıymetli yapan etmenlerden
biri de "Adım Adım Oluşumu" sayesinde "Türkiye Omurilik Felçlileri
Derneği" adına bağış toplamak adına koşuyor olmamdı.
[img]http://www.akvaryum.org/Forum/dosyalar/93100/29_12_2012_21_27_31_1.jpg[/img]
Ve
beklenen an geldi; START verildi ve atlar; pardon elit atletler tozu
dumana katarak fırladılar. Bizim gibi tosbağalar da aynı anda çalan
müzik eşliğinde binlerce kişiyle birlikte tempo tutarak köprünün üstüne
doğru hareketlendik. Köprünün üstünden geçerken harika manzaranın
keyfini çıkarmak için en sağdan koştum.
Bu yarışta ise planladığım gibi Yıldız Yokuşu'nun
başına kadar 9,5 km/saat hızla koştum.
Haliç'in üstünden geçerken Kocaeli den koşucuları
görüntülemeye gelen Abdulkadir abinin objektifine yakalanıyoruz. Ve
geldik Kadir Has Üniversitesi'nin yakınındaki U dönüşüne. Burada 15km.
koşanlar ile 42km. tam maraton koşanlar ayrılıyor. 15ciler ayrılınca
ortalık biranda sakinleşti ve yerini 3-5 kişilik gruplara
bıraktı. Hemen kendi tempoma uygun beni çekecek bir grup buldum ve
peşlerine takıldım. Grupla beraber Haliç dereboyunu bitirip U dönüşünü
yaptıktan sonra tekrar Unkapanı istikametine doğru koşmaya başladık.
Grubun peşine takıldım koşuyorum ama bir tuvaletim geldi ki, o derece
yani. Tutarım gibime geldi ilk zaman ama koşarken vücut kastığından
contayıda yakmamak adına yapmaya karar verdim.("Ulan kilometre olmuş 15
nerene tutacan zaten 30 km. daha!..) Bazıları bu konuda çok rahat;
adamlar kaldırıma çıkıp hoop duvara işaretlemeyi yapıyor. Bende böyle
kuytu mekan arayışı içindeyken gözüme adını şimdi hatırlayamadığım bir
balık restoranı takıldı. Kendimi attım içeri, işimi hallettim çıkarken
de ne hikmetse aklıma tuz almak geldi(iyi ki de gelmiş!). Yarım çay
kaşığı tuzu da aldıktan sonra koşmaya mutlu ve daha hafif bir biçimde
devam ettim. Her su istasyonuna yaklaşırken keçiler gibi avucumdaki tuzu
yalayıp (keçi muharreme selam olsun :P) suyumu içiyor mineral kaybımı
bir nebze giderdiğimi düşünerek psikolojimi rahatlatıyordum. Uzun mesafe
koşucuları tecrübeleriyle bilirler ki yarışın yarısını vücut, yarısını
da beyin koşar. Bunun içindir ki her zaman rahat bir psikolojik durum en
iyi performansı sergilemenize olanak sağlar. İnsan beyni her şartta
bahane üretmeye yatkındır. Zorlu yarışlar koşulurken de çeşit çeşit
bahaneler üretilebilir. Önemli olan bu bahaneleri savuşturmak ve yoluna
devam edebilmektir.
Herneyse
kilometreler 18.km civarını gösterirken Unkapanı manifaturacılar
çarşısı tarafındaki tarihi kemerlere çıkan 1km.lik yokuşun başına
gelmiştik. Burada hemen vites küçülterek yokuş boyunca kısa adımlarla
gücümü korumayı sürdürerek devam ettim.Tarihi kemerleri aşıp inişe
geçmiştim ki yine Abdülkadir Abi sağolsun güleryüzü ve fotoğraf
makinesiyle karşıladı beni.
İnişli çıkışlı parkurda köprüaltındaki
bisikletçiler çarşısından geçerken diğer koşucular gibi "eko"dan
yararlanarak bağırayım dedim. "Kobralaaar" Her geçen sporcunun deli gibi
bağırmasına alışmış esnaf alkışlayarak uğurladı bizi oradan. Ve nihayet
sahil kenarına inmiştim. ("Allahım deniz ne kadar da güzel görünüyor.")
Yarışın yarısı bitmiş kendimi ödüllendirme vakti gelmişti.
Ultramaratonlara hazırlık dönemindeki antrenmalarda koşarken yiyip
içmeye midemi alıştırmıştım. Bel çantamdan tüp içindeki Seğmen Tahinli
pekmezini çıkartıp yeteri kadar hüplettim.(Ohh canavar canavar!..) Ben
tahini hüpletirken birilerinin gözü kaldı galiba; çünkü az ileride
yoldaki mazgalın kenarındaki boşluğa basarak ayağımı burktum. (Oldum
olası koşarken sağa sola bakarak koşarım, yere bakmam pek...) "Oldu mu
bu şimdi be gitti bilek" diyorum kendi kendime ama sıcağı sıcağına
herhangi bir ağrı da hissetmiyorum. Netekim birkaçyüz metre geçtim ki
sağ bilek inceden yanmaya başladı. Böyle durumlar için yanıma aldığım
ağrı azaltıcı jeli bileğime sürüyorum ama tabii zaman da geçiyor bu
arada. Kalp ritmi düştükten sonra vücut tekrardan hızlanmaya karşı
direnç gösteriyor. Bu direnci aşma çabaları içerisindeyken arkalardan
yanıma gelerek italyanca konuşan hanımefendiye bakıp afallamışım o ara.
Kendisini anlamadığımı ingilizce belirttikten sonra kızın yüzündeki
şaşkınlık ve refleks olarak gülüşü gayet hoştu. Daha sonra bana "Şortun
yeşil, atlet beyaz-kırmızı(yani İtalya bayrağının renklerinde), koşu
stilin tipik italyan, yüzünde eh italyanlara benziyor" deyince ben
basmışım kahkahayı... Neyse arkadaş saatini kontrol ettikten sonra
görüşürüz dedi ve gazladı. Ben de saatten hızıma baktım ki sürünüyorum
resmen 7 km/saat. Bu moral verici hadise bende ne bilek ağrısı bıraktı
ne de kontrol duygusu. "Kim tutar beni" demek suretiyle hızımı tekrardan
10km/saat e çıkarttım.
Sahilde Bakırköy tarafına gidiş
yönünde koşuyordum ama birtürlü U dönüşüne gelememiştim. Yolun karşı
tarafındaki artık Sultanahmet istikametine doğru koşan sporcuları
görünce insanın gerçekten morali bozuluyor. Ve nihayet U dönüşünü de
gördüm ya çok şükür. Yeni hedef artık 32.km olmuştu. Hani o meşhur
32.kilometre. Yani vücudun glikojen rezervlerini bitirmeyi göze alamayıp
beynin şalterleri birer birer indirmesi sonucu karşılaşılan duvara
çarpma olayı. Ee hedef 32.km hazırım, düşüncelerimi de hizaya soktum da
bu rüzgar da nereden çıktı ulan!..Hemde tam karşıdan bayaa sert
esiyor.("Neyse moralini bozma adamım sen devam et koşmana iyi
gidiyorsun") Sonra birden aklıma "Bahr-i Hazer Türküsü" düştü.
"Yaman esiyor be karayel yaman! Sakın özünü Hazer'in hilesinden aman! Aman oyun oynamasın sana rüzgar! Sana rüzgar!..
Aldırma anam ne çıkar? Aldırma anam ne çıkar? Ne çıkar kudurtsun karayel suları, heyyy. Hazer'de doğanın, Hazer'dir mezarı!.."
Müzik
eşliğinde koşmaya devam ediyordum; tempoma uygun şarkılar seçerek
koşuyordum ki 34. km ye geldiğimi fark ettim. Kritik eşiği atlatmıştım
ve bileğimdeki hafif yanma dışında hiçbir sorunum yoktu. İçecek
istasyonundan powerade kapıp koşmaya devam ettim. (Powerade gibi sporcu
içecekleri vucuttaki mineral kaybını hızla giderirler ve kaslardaki
krampları engellerler.Enerji içecekleriyle karıştırmayın.)
Bende seğmen tahinli pekmezinin peşinden içerek enerjimi üst düzeyde
tutmaya gayret ediyordum. Sahilde ki askeri tesisin önünden geçerken
devasa büyüklükteki şanlı bayrağımız rüzgarda öylesine güzel
dalgalanıyordu ki duygulanmamak elde değildi. Bir gün önce 10 Kasım da
helikopter kırımında yitirdiğimiz 17 yiğidimizin ve Gazi Mustafa Kemal
Atatürk'ün ölüm yıldönümünün buruk acısını içimde hissettim. Rastlantı
bu ya; bir sonraki türkü de "Yemen Türküsü"ymüş listemde. "Giden
gelmiyor; acap ne iştir..."
Artık son kilometrelere
gelmiştik. Müzik eşliğinde koştuğumu gören birkaç kişi tempoma ayak
uydurmuştu ve çalan şarkılara yer yer eşlik ederek grup halinde
koşmamızı sürdürüyorduk. Ve nihayet Topkapı Sarayı da gözükmüştü. Biraz
sonra sarayın sahil tarafındaki alt duvarından geçip Gülhane Parkına
doğru tırmanışa geçecektik. Bu tırmanış Sultanahmet Meydanı'nda ki
FINISH noktasına kadar sürüyordu. Gücüm yerindeydi ve hız kesmeden bu
tırmanışı yapabilirdim. Aklıma telefondaki "Marşlar" klasörü geldi. Ve
komutumla Mehteran "Genç Osman"ı çalmaya başlamıştı. "Kelle koltuğunda
üç gün savaştı; Allah Allah deyip geçer Genç Osman..." Saray
manzarasına karşı nasıl gaza geldim anlatamam. Artık gruptan kopmuş
"Yürü be Genç Osman" naraları eşliğinde deli gibi koşuyordum. Gülhane
Parkına yaklaşmıştım ki artık telefonda "Fetih Marşı" çalıyordu. Gülhane
yokuşunu kesilmeden bitirmiş ve son 500 metreye girmiştim. Bu son
Sultanahmet tırmanışını çoğunluğunu turistlerin oluşturduğu barikat
tünelinin içinde koşarak geçirdim. Her iki tarafınızda coşkuyla sizi
alkışlayanların olması insanı ayrı bir gaza getiriyor resmen. Finish
tagının altından geçerken anons bütün
yorgunluğumu aldı resmen.
Hatıra madalyamı ve
kıtalararası atlet sertifikamı da aldıktan sonra sıra gelmişti giyinip
atıştırmaya. Bu işleri de halledip tekrar finish noktasına geldim ve bu
zorlu mücadeleyi bitirebilen diğer sporcuları karşıladım.
Ben
finish noktasına henüz geri dönmüştüm ki 13 yaşındaki MD hastası
Martin'le beraber 42km. beraber koşan ADIM ADIM'ın melekleri de alkışlar
ve anonslar eşliğinde bu yorucu ve bir o kadar da gurur verici yarışı
tamamladılar. Martin'in gerçekleşen hayalini okumak isterseniz Yonca
Tokbaş'ın bu yazısını kesinlikle öneririm.--] [url=http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21911502.asp]http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21911502.asp[/url]
[img]http://www.akvaryum.org/Forum/dosyalar/93100/29_12_2012_21_47_13_1.jpg[/img]
Gelelim
benim için büyük anlamı olan "koşarak omurilik felçlilerine yardım
edebilmek" fikrinin heyecan verici sonucuna. TOFD yararına koşan
sporculara yapılan yardımlarla toplamda 340.894,70 TL toplandı ve 142
adet akülü tekerlekli sandalye alındı.
[img]http://www.akvaryum.org/Forum/dosyalar/93100/29_12_2012_21_48_12_1.jpg[/img]
Gitsin eskisi gelsin yenisi. Yeni akülü sandalyeler sahibini beklemekte...
[img]http://www.akvaryum.org/Forum/dosyalar/93100/29_12_2012_21_50_18_1.jpg[/img]
Koşucuları destekleyen 2 bin 300 destekçi sayesinde 142 engelli daha özgürlüğüne kavuştu. [url=https://tofd.org.tr/k2/Haber.Duyuru_151.aspx]https://tofd.org.tr/k2/Haber.Duyuru_151.aspx[/url]
[img]http://www.akvaryum.org/Forum/dosyalar/93100/29_12_2012_21_51_55_1.jpg[/img]
142
akülü sandalye TOFD'nin belirlemiş olduğu ihtiyaç sıralamasına göre yurdumuzun
bütün illerine dağıtıldı(İstanbul'daki törenden bir görüntü). Gözlerdeki o sevinci görmek, hayatımda yaptığım en anlamlı olayın bu olduğunu hissettirdi bana...
[b]42 km. boyunca dualarını hep hissettiğim, maddi-manevi desteklerini esirgemeyen herkese sonsuz teşekkürler.
Ve son söz olarak; herkesin ihtiyacı olanlar için yapabileceği birşeyler mutlaka vardır.
Cep telefonunuzdan 3430 a SMS atarak TÜRKİYE OMURİLİK FELÇLİLERİ DERNEĞİ AKÜLÜ TEKERLEKLİ SANDALYE KAMPANYASI na katkıda bulunabilirsiniz.
[/b]
MUHARREM BAHCECI2012-12-29 22:11:16[EDIT]MUHARREM BAHCECl,2017-02-08 11:47:41[/EDIT]
kasım 2012 pazar sabahı binlerce kişi Avrasya Maratonu'nda koşmak için
heyecanla uyandı ve güne merhaba dedi. Bir "pazar sabahı"nda bu kadar
erken kalkıp bu kadar heyecanlı ve mutlu olabilmek çok güzel bir duygu
gerçekten. Beklenen gün bugün ve Asyadan Avrupaya koşulacak gün de
bugün. Koşu kıyafetlerimi üzerime geçirirken bir yandan da koşu sonrası
sıcak kalmamı sağlayacak giysileri ve yarış sonrası
hemen almam gereken karbonhidrat ağırlıklı yiyecekleri çantaya
doldurdum. Tabii bu arada ocakta makarna pişmekle meşgûl. Yarış
kahvaltısı; tuzlu peynir soslu makarna, böğürtlen reçeli, muz, bal,
kepek ekmeği. Tutmayın beni!(Acaba evden köprüye kadar koşsam mı?)
Ekipmanı yüklenip evden dışarı bir çıktım, kara kara bulutları görünce
biraz tırstım açıkcası.
Beylerbeyi
ayağından köprünün üstüne çıktığımda yarışın başlamasına 45 dk. vardı
ama ortalık panayır yeri gibiydi. Dünyanın dört bir yanından gelmiş
insanlar İstanbul'un havasını değiştirmişti resmen. Hemen tanıdık yüzler
aramaya koyuldum ve benim gibi bağış amaçlı koşacak olan arkadaşların
yanına gidip sohbet etmeye başladım. Kimisi "Omurilik Felçlileri"(TOFD)
için, kimisi "Eğitim Gönüllüleri Vakfı"(TEGV)
için, kimisi "Toplum Gönüllüleri Vakfı"(TOG)için, kimisi de "Buğday
Derneği" gibi ülkemizin öz değerleri olan kaybolmaya yüz tutmuş
tohumlarımızın korunması ve yeniden yaygınlaşmasına yardım etmek için
koşacaktı. Avrasya Maratonu'nu benim için kıymetli yapan etmenlerden
biri de "Adım Adım Oluşumu" sayesinde "Türkiye Omurilik Felçlileri
Derneği" adına bağış toplamak adına koşuyor olmamdı.
[img]http://www.akvaryum.org/Forum/dosyalar/93100/29_12_2012_21_27_31_1.jpg[/img]
Ve
beklenen an geldi; START verildi ve atlar; pardon elit atletler tozu
dumana katarak fırladılar. Bizim gibi tosbağalar da aynı anda çalan
müzik eşliğinde binlerce kişiyle birlikte tempo tutarak köprünün üstüne
doğru hareketlendik. Köprünün üstünden geçerken harika manzaranın
keyfini çıkarmak için en sağdan koştum.
Bu yarışta ise planladığım gibi Yıldız Yokuşu'nun
başına kadar 9,5 km/saat hızla koştum.
Haliç'in üstünden geçerken Kocaeli den koşucuları
görüntülemeye gelen Abdulkadir abinin objektifine yakalanıyoruz. Ve
geldik Kadir Has Üniversitesi'nin yakınındaki U dönüşüne. Burada 15km.
koşanlar ile 42km. tam maraton koşanlar ayrılıyor. 15ciler ayrılınca
ortalık biranda sakinleşti ve yerini 3-5 kişilik gruplara
bıraktı. Hemen kendi tempoma uygun beni çekecek bir grup buldum ve
peşlerine takıldım. Grupla beraber Haliç dereboyunu bitirip U dönüşünü
yaptıktan sonra tekrar Unkapanı istikametine doğru koşmaya başladık.
Grubun peşine takıldım koşuyorum ama bir tuvaletim geldi ki, o derece
yani. Tutarım gibime geldi ilk zaman ama koşarken vücut kastığından
contayıda yakmamak adına yapmaya karar verdim.("Ulan kilometre olmuş 15
nerene tutacan zaten 30 km. daha!..) Bazıları bu konuda çok rahat;
adamlar kaldırıma çıkıp hoop duvara işaretlemeyi yapıyor. Bende böyle
kuytu mekan arayışı içindeyken gözüme adını şimdi hatırlayamadığım bir
balık restoranı takıldı. Kendimi attım içeri, işimi hallettim çıkarken
de ne hikmetse aklıma tuz almak geldi(iyi ki de gelmiş!). Yarım çay
kaşığı tuzu da aldıktan sonra koşmaya mutlu ve daha hafif bir biçimde
devam ettim. Her su istasyonuna yaklaşırken keçiler gibi avucumdaki tuzu
yalayıp (keçi muharreme selam olsun :P) suyumu içiyor mineral kaybımı
bir nebze giderdiğimi düşünerek psikolojimi rahatlatıyordum. Uzun mesafe
koşucuları tecrübeleriyle bilirler ki yarışın yarısını vücut, yarısını
da beyin koşar. Bunun içindir ki her zaman rahat bir psikolojik durum en
iyi performansı sergilemenize olanak sağlar. İnsan beyni her şartta
bahane üretmeye yatkındır. Zorlu yarışlar koşulurken de çeşit çeşit
bahaneler üretilebilir. Önemli olan bu bahaneleri savuşturmak ve yoluna
devam edebilmektir.
Herneyse
kilometreler 18.km civarını gösterirken Unkapanı manifaturacılar
çarşısı tarafındaki tarihi kemerlere çıkan 1km.lik yokuşun başına
gelmiştik. Burada hemen vites küçülterek yokuş boyunca kısa adımlarla
gücümü korumayı sürdürerek devam ettim.Tarihi kemerleri aşıp inişe
geçmiştim ki yine Abdülkadir Abi sağolsun güleryüzü ve fotoğraf
makinesiyle karşıladı beni.
İnişli çıkışlı parkurda köprüaltındaki
bisikletçiler çarşısından geçerken diğer koşucular gibi "eko"dan
yararlanarak bağırayım dedim. "Kobralaaar" Her geçen sporcunun deli gibi
bağırmasına alışmış esnaf alkışlayarak uğurladı bizi oradan. Ve nihayet
sahil kenarına inmiştim. ("Allahım deniz ne kadar da güzel görünüyor.")
Yarışın yarısı bitmiş kendimi ödüllendirme vakti gelmişti.
Ultramaratonlara hazırlık dönemindeki antrenmalarda koşarken yiyip
içmeye midemi alıştırmıştım. Bel çantamdan tüp içindeki Seğmen Tahinli
pekmezini çıkartıp yeteri kadar hüplettim.(Ohh canavar canavar!..) Ben
tahini hüpletirken birilerinin gözü kaldı galiba; çünkü az ileride
yoldaki mazgalın kenarındaki boşluğa basarak ayağımı burktum. (Oldum
olası koşarken sağa sola bakarak koşarım, yere bakmam pek...) "Oldu mu
bu şimdi be gitti bilek" diyorum kendi kendime ama sıcağı sıcağına
herhangi bir ağrı da hissetmiyorum. Netekim birkaçyüz metre geçtim ki
sağ bilek inceden yanmaya başladı. Böyle durumlar için yanıma aldığım
ağrı azaltıcı jeli bileğime sürüyorum ama tabii zaman da geçiyor bu
arada. Kalp ritmi düştükten sonra vücut tekrardan hızlanmaya karşı
direnç gösteriyor. Bu direnci aşma çabaları içerisindeyken arkalardan
yanıma gelerek italyanca konuşan hanımefendiye bakıp afallamışım o ara.
Kendisini anlamadığımı ingilizce belirttikten sonra kızın yüzündeki
şaşkınlık ve refleks olarak gülüşü gayet hoştu. Daha sonra bana "Şortun
yeşil, atlet beyaz-kırmızı(yani İtalya bayrağının renklerinde), koşu
stilin tipik italyan, yüzünde eh italyanlara benziyor" deyince ben
basmışım kahkahayı... Neyse arkadaş saatini kontrol ettikten sonra
görüşürüz dedi ve gazladı. Ben de saatten hızıma baktım ki sürünüyorum
resmen 7 km/saat. Bu moral verici hadise bende ne bilek ağrısı bıraktı
ne de kontrol duygusu. "Kim tutar beni" demek suretiyle hızımı tekrardan
10km/saat e çıkarttım.
Sahilde Bakırköy tarafına gidiş
yönünde koşuyordum ama birtürlü U dönüşüne gelememiştim. Yolun karşı
tarafındaki artık Sultanahmet istikametine doğru koşan sporcuları
görünce insanın gerçekten morali bozuluyor. Ve nihayet U dönüşünü de
gördüm ya çok şükür. Yeni hedef artık 32.km olmuştu. Hani o meşhur
32.kilometre. Yani vücudun glikojen rezervlerini bitirmeyi göze alamayıp
beynin şalterleri birer birer indirmesi sonucu karşılaşılan duvara
çarpma olayı. Ee hedef 32.km hazırım, düşüncelerimi de hizaya soktum da
bu rüzgar da nereden çıktı ulan!..Hemde tam karşıdan bayaa sert
esiyor.("Neyse moralini bozma adamım sen devam et koşmana iyi
gidiyorsun") Sonra birden aklıma "Bahr-i Hazer Türküsü" düştü.
"Yaman esiyor be karayel yaman! Sakın özünü Hazer'in hilesinden aman! Aman oyun oynamasın sana rüzgar! Sana rüzgar!..
Aldırma anam ne çıkar? Aldırma anam ne çıkar? Ne çıkar kudurtsun karayel suları, heyyy. Hazer'de doğanın, Hazer'dir mezarı!.."
Müzik
eşliğinde koşmaya devam ediyordum; tempoma uygun şarkılar seçerek
koşuyordum ki 34. km ye geldiğimi fark ettim. Kritik eşiği atlatmıştım
ve bileğimdeki hafif yanma dışında hiçbir sorunum yoktu. İçecek
istasyonundan powerade kapıp koşmaya devam ettim. (Powerade gibi sporcu
içecekleri vucuttaki mineral kaybını hızla giderirler ve kaslardaki
krampları engellerler.Enerji içecekleriyle karıştırmayın.)
Bende seğmen tahinli pekmezinin peşinden içerek enerjimi üst düzeyde
tutmaya gayret ediyordum. Sahilde ki askeri tesisin önünden geçerken
devasa büyüklükteki şanlı bayrağımız rüzgarda öylesine güzel
dalgalanıyordu ki duygulanmamak elde değildi. Bir gün önce 10 Kasım da
helikopter kırımında yitirdiğimiz 17 yiğidimizin ve Gazi Mustafa Kemal
Atatürk'ün ölüm yıldönümünün buruk acısını içimde hissettim. Rastlantı
bu ya; bir sonraki türkü de "Yemen Türküsü"ymüş listemde. "Giden
gelmiyor; acap ne iştir..."
Artık son kilometrelere
gelmiştik. Müzik eşliğinde koştuğumu gören birkaç kişi tempoma ayak
uydurmuştu ve çalan şarkılara yer yer eşlik ederek grup halinde
koşmamızı sürdürüyorduk. Ve nihayet Topkapı Sarayı da gözükmüştü. Biraz
sonra sarayın sahil tarafındaki alt duvarından geçip Gülhane Parkına
doğru tırmanışa geçecektik. Bu tırmanış Sultanahmet Meydanı'nda ki
FINISH noktasına kadar sürüyordu. Gücüm yerindeydi ve hız kesmeden bu
tırmanışı yapabilirdim. Aklıma telefondaki "Marşlar" klasörü geldi. Ve
komutumla Mehteran "Genç Osman"ı çalmaya başlamıştı. "Kelle koltuğunda
üç gün savaştı; Allah Allah deyip geçer Genç Osman..." Saray
manzarasına karşı nasıl gaza geldim anlatamam. Artık gruptan kopmuş
"Yürü be Genç Osman" naraları eşliğinde deli gibi koşuyordum. Gülhane
Parkına yaklaşmıştım ki artık telefonda "Fetih Marşı" çalıyordu. Gülhane
yokuşunu kesilmeden bitirmiş ve son 500 metreye girmiştim. Bu son
Sultanahmet tırmanışını çoğunluğunu turistlerin oluşturduğu barikat
tünelinin içinde koşarak geçirdim. Her iki tarafınızda coşkuyla sizi
alkışlayanların olması insanı ayrı bir gaza getiriyor resmen. Finish
tagının altından geçerken anons bütün
yorgunluğumu aldı resmen.
Hatıra madalyamı ve
kıtalararası atlet sertifikamı da aldıktan sonra sıra gelmişti giyinip
atıştırmaya. Bu işleri de halledip tekrar finish noktasına geldim ve bu
zorlu mücadeleyi bitirebilen diğer sporcuları karşıladım.
Ben
finish noktasına henüz geri dönmüştüm ki 13 yaşındaki MD hastası
Martin'le beraber 42km. beraber koşan ADIM ADIM'ın melekleri de alkışlar
ve anonslar eşliğinde bu yorucu ve bir o kadar da gurur verici yarışı
tamamladılar. Martin'in gerçekleşen hayalini okumak isterseniz Yonca
Tokbaş'ın bu yazısını kesinlikle öneririm.--] [url=http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21911502.asp]http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21911502.asp[/url]
[img]http://www.akvaryum.org/Forum/dosyalar/93100/29_12_2012_21_47_13_1.jpg[/img]
Gelelim
benim için büyük anlamı olan "koşarak omurilik felçlilerine yardım
edebilmek" fikrinin heyecan verici sonucuna. TOFD yararına koşan
sporculara yapılan yardımlarla toplamda 340.894,70 TL toplandı ve 142
adet akülü tekerlekli sandalye alındı.
[img]http://www.akvaryum.org/Forum/dosyalar/93100/29_12_2012_21_48_12_1.jpg[/img]
Gitsin eskisi gelsin yenisi. Yeni akülü sandalyeler sahibini beklemekte...
[img]http://www.akvaryum.org/Forum/dosyalar/93100/29_12_2012_21_50_18_1.jpg[/img]
Koşucuları destekleyen 2 bin 300 destekçi sayesinde 142 engelli daha özgürlüğüne kavuştu. [url=https://tofd.org.tr/k2/Haber.Duyuru_151.aspx]https://tofd.org.tr/k2/Haber.Duyuru_151.aspx[/url]
[img]http://www.akvaryum.org/Forum/dosyalar/93100/29_12_2012_21_51_55_1.jpg[/img]
142
akülü sandalye TOFD'nin belirlemiş olduğu ihtiyaç sıralamasına göre yurdumuzun
bütün illerine dağıtıldı(İstanbul'daki törenden bir görüntü). Gözlerdeki o sevinci görmek, hayatımda yaptığım en anlamlı olayın bu olduğunu hissettirdi bana...
[b]42 km. boyunca dualarını hep hissettiğim, maddi-manevi desteklerini esirgemeyen herkese sonsuz teşekkürler.
Ve son söz olarak; herkesin ihtiyacı olanlar için yapabileceği birşeyler mutlaka vardır.
Cep telefonunuzdan 3430 a SMS atarak TÜRKİYE OMURİLİK FELÇLİLERİ DERNEĞİ AKÜLÜ TEKERLEKLİ SANDALYE KAMPANYASI na katkıda bulunabilirsiniz.
[/b]
MUHARREM BAHCECI2012-12-29 22:11:16[EDIT]MUHARREM BAHCECl,2017-02-08 11:47:41[/EDIT]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 19 Ocak 2013 12:02
Muharrem abi yeni görüyorum konunu. Seni can-ı gönülden kutluyorum neden kimse görüpte 1 ayı geçkin süredir duran bu konuya en azından(+1) yapmamış enteresan doğrusu.
TEBRİKLER...
TEBRİKLER...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 19 Ocak 2013 12:25
Sizin için harika bir olay ...
Bizim için çok acı ...
Erkan beye yürekten katılıyorum...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 21 Ocak 2013 18:57
Yorumlarınız için teşekkürler arkadaşlar...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 22 Ocak 2013 06:57
Asıl biz teşekkür ederiz muharrem abi yapamadığımızı belkide yapamayacağımızı yapmışsın. Bu yıl bende katılmayı düşünüyotum bakalım aksilik olmaz ise varım.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 05 Şubat 2013 20:59
[QUOTE=neo1907]Asıl biz teşekkür ederiz muharrem abi yapamadığımızı belkide yapamayacağımızı yapmışsın. Bu yıl bende katılmayı düşünüyotum bakalım aksilik olmaz ise varım.
[/QUOTE]
Günümüzde insanın kendisine vakit ayıramaması sorunu var. Biz hobiciler akvaryum sevdamızla bir nebze de olsa hoşumuza giden bir uğraş için vakit ayırabiliyor ve bundan zevk alıyoruz. Akvaristliğin yanında en büyük sevdam koşmak ve bunu ilerletebildiğim kadar ilerletmek.
Sende eğer vaktin olursa mutlaka koş. En ucuz ve insan anatomisine en katkıda bulunan spor dalı çünkü koşmak. Ayakkabı + şort + tsirt o kadar. Ve binlerce kişiyle koşarak boğazı aynı anda geçmek, bu güzel sporu yaparken de ihtiyacı olanlara yardım edebilmek harika bir duygu inan...
Günümüzde insanın kendisine vakit ayıramaması sorunu var. Biz hobiciler akvaryum sevdamızla bir nebze de olsa hoşumuza giden bir uğraş için vakit ayırabiliyor ve bundan zevk alıyoruz. Akvaristliğin yanında en büyük sevdam koşmak ve bunu ilerletebildiğim kadar ilerletmek.
Sende eğer vaktin olursa mutlaka koş. En ucuz ve insan anatomisine en katkıda bulunan spor dalı çünkü koşmak. Ayakkabı + şort + tsirt o kadar. Ve binlerce kişiyle koşarak boğazı aynı anda geçmek, bu güzel sporu yaparken de ihtiyacı olanlara yardım edebilmek harika bir duygu inan...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir