Hobimiz Sevgimizden mi? Sevgisizliğimizden mi ?


cyrelmanÇevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 26/01/2009
İl: Ankara
Mesaj: 1415
cyrelmanÇevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 07 Eylül 2009 11:34
Yorumlara genel olarak katılmıyorum. Aşk, sevgi, ilgisizlik vb. gibi nedenlerle akvaryuma başlamak gerçekten ilginç..
 
İnsanın yaşam seviyesi monotonlaşmaya başlayınca yeni arayışlar içine giriyor. Bir hobi edinme ihtiyacını kendinde hissediyor. Araştırma sonuçlarından sonra yapılabilecek en güzel hobinin akvarsitlik olacağını anlıyor ve başlıyor balık beslemeye. En azından benim öyle oldu..
 
 
Gerisi zaten geliyor.
 
Saygılar.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

batmuraÇevrim Dışı

Kayıt: 19/06/2007
İl: Istanbul
Mesaj: 265
batmuraÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 07 Eylül 2009 12:22
[QUOTE=fatihaf]Bizim çok düzenli ve mutlu giden bi aşk ve iş hayatımız olsaydıda biz yine bu akvaryum hobisine bu kadar bağlı olurmuyduk acaba ?[/QUOTE]
Evet olurduk. Akvaryumumuzun özel yaşantımızla ne ilgisi var? İnsanların mutsuz oldukları için balık beslediklerini düşnmek bana ilginç geldi.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Oguz SAGLAMÇevrim Dışı

Kıdemli Akvarist
Kayıt: 13/04/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 138
Oguz SAGLAMÇevrim Dışı
Kıdemli Akvarist
Gönderim Zamanı: 07 Eylül 2009 12:33
Akvaryum Olmadan Asla
 
Burada buluşan bir çok insanın tek ortak paydası akvaryum ve dolayısı ile su hayatına düşkünlük. 

 

Bu hobinin temelinde ne yatıyor olabilir. Neden bu kadar suya ve su hayatına bu kadar düşkünüz. Yalnız akvaryum olarak da değil bu düşkünlüğümüz. Düşünsenize neden her tatil fırsatında çoğunlukla denize koşarız ve evin deniz, göl, nehir manzaralı olanını ararız? 

 

Suyu penceremizde göremezsek duvara astığımız doğa tasviri resimlerle ve evimizin bir köşesine yerleştirdiğimiz akvaryumlarımızla bu ihtiyacımızı karşılarız. Göz ihtiyacının ötesinde en güzel sofralardan balık eksik olmaz ve “denizden babam çıksa  yerim” dedirtecek kadar besleyici ve güvenilirdir. Bir çok insan akvaryumculuk, dalgıçlık, olta balıkçılığı ile huzuru arar. Eve yorgun dönünce ılık bir küvete boylu boyunca uzanıp suyun kaldırma ve arındırma gücünü hisseder. 

 

Hayatım boyunca duyduğum en ilginç, en etkileyici teorilerden birini (bundan 10-15 yıl önce okuduğum bir kitaptan yaptığım bazı alıntılarla birlikte - Desmond Morris / Hayvansı İnsan) bu platformda da sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

Ancak şunu da peşinen söylemek isterim ki burada bu paylaşımı herhangi bir tartışma yaratmak için paylaşmıyorum. Evrim teorisi var/yok, ya da yaradılış teorisine uygun/değil tartışmasına girmekten çok bir bilim kurgu hikayesi okuyormuş gibi değerlendirin. Bir Water Worl hikayesi gibi.

 

1930 yılında denizci biyolog Sir Alister Hardy, bir anatomistin yazdığı kitabını okurken deri altını kaplayan ve sadece insana özgü ve diğer primatlarda olmayan bir yağ tabakasından söz edildiğini fark etti. Denizci biyolog her deniz memelisinde bulunan deri altı yağ tabakası ile durumu ilişkilendirdi. Doğa tarihi süreci içinde suyun içerisinde geçirilen bir dönem olmalıydı ki böyle bir yağ tabakası oluşsun.

 

Hardy daha sonra ikinci bir ip ucu daha yakaladı. Primatlar ile insanın kıl yapıları arasında da ciddi farklılaşma vardı ve insanınki su hayatına çok uygun bir duruma evrilmişti. Bununla birlikte dik duruma gelişimizde de su hayatına adapte olmanın etkisi olmalıydı. Çünkü genelde dörtayak pozisyonunu kullanan primatlar insandan daha az avlanmakla beraber daha hızlı koşabiliyorlar. Oysa su hayatına uyum sağlayan memeliler dikleşerek suyun içindeki akışı kolaylaştırıyorlar.

 

Teoriyi daha da ilginç hale getiren konular ise şöyle;  

-Diğer memelilere göre oldukça esnek bir omurga yapısına sahibiz ve bir kara memelisi gibi değil su samuru gibi yüzeriz.

-Kara memelilerinden çok daha az ve deniz memelileri kadar çok göz yaşı dökeriz.

-Kara memelilerinden daha fazla ve bir deniz aslanı kadar denge unsuruna sahibiz ve onlar gibi oyuncuyuz.

-Kara memelilerinde mutlaka bulunan kürkü/kılı suya girince atmış ve deniz memelileri gibi çıplak derili hale gelmişiz.

-Yeni kıl yapımız suda hareket etmeye uygun hale gelmiş.

-Diğer kara memelileri ve primatlarda olmadığı halde el ve ayak parmaklarımız arasında kısmi perdeler vardır. Bu şempanzede ya da gorilde böyle değildir. Ek olarak, anatomik kayıtlardan, “insanların % 70’inin hala perdeli ayaklara sahiptir” gibi bazı garip sonuçlar çıkmıştır. (Hatta diğer primatların ayakları el yapılarından çok farklı olmamakla birlikte, insanoğlunun ayakları palet benzeri bir form almıştır.) 

-Primatlar hemen hemen hiç yüzemezler. Oysa bazı insan rekorları şöyle özetlenebilir: 168 saat aralıksız yüzmek, 470 km sürekli yüzmek, 120 mt dalış rekorları.

-Üç-üçbuçuk dakika su altında nefessiz kalabiliriz. Dahası kendi irademizle gerçekleştirdiğimiz bu nefes tutma kontrolü, diğer primatlarda görülen homurdanmalardan konuşmaya geçmemizi sağladı denilmekte. 

-Diğer bütün su memelileri gibi doğal olarak dalış refleksine sahibiz. Burun ve ağız çevresindeki farklı yapıya ait bu sinir uçları, vucudumuz su dışındayken bile, sadece suratımız suya battığında bu dalış refleksini harekete geçirir. Eğer başımızı suyun dışında tutarak yüzersek bu refleks harekete geçmez. Bu dalış refleksi ile birlikte su yutma riski azalır, akciğerlerdeki hava pasajları büzüşür, kalp atışı yarı yarıya azalır, kan akışı hayati organlara doğru yön değiştirir, böylelikle geçici nefessizliğe karşı organlar korunur. Öte yandan diğer primatların kafası suya batırılınca panik olurlar, kalp atışı hızlanır ve boğulurlar.

-Burun deliklerimiz dalınca suyun geçişini engellemek için farklılaşmıştır.

-Yeni doğmuş bir bebek yüzüstü bir şekilde suya sokulduğunda refleks olarak nefesini tutacak ve korkmadan yüzecektir. (Hatta buna son dönemlerde bahsi geçmiş su doğumlarını da ekleyebiliriz).

 

Diğer bazı özelliklerimize de bakınca görüyoruz ki, diğer bütün kara memelilerinden fazla (ve hatta müsrifçe) sıvı tüketiyoruz. Su oranı çok yüksek idrarımız var. Nemli bir dışkıya sahibiz. Aşırı terleriz. (Bu su kayıpları kara memelilerinde çok daha düşük oranlardadır). Terimiz aşırı tuzludur (deniz mahsulleri ile beslenen deniz memelileri için normaldir çünkü alınan fazla tuz atılır. Ama tuzun bir ihtiyaç olduğu savan yaşamında böyle bir lüks olamaz). Ortalama kara memelileri % 20-30 su kaybına dayanabilirken % 10 su kaybeden insanın yaşamı tehlikeye girer. Bu söylenenlerden insanoğlunun atalarının su konusunda ne kadar zengin bir ortamda yaşadıkları ve bünyesel olarak kullanımında ne kadar bonkör oldukları ortada.

 

Atalarımıza ait fosil buluntularında kayıp dönem olarak da adlandırılan bir dönem var. 4 - 7 milyon yıl önceki bu süreçle ilgili fazla bir ipucu yok. O dönemde hem korunmak hem de bol beslenme fırsatlarından dolayı önce su kıyısına ve sonra içine yerleşmiş atalarımızın yaşadığı bölgeler, deniz seviyesi daha sonra yükseldiği için su altında kalmış olabilir. “Savanlardan önce neredeydik?” Sorusunun yanıtı belki burada.

 

İşte bunun için su yaşamı çok önemli. Bunun için evimdeki akvaryumlar çok önemli. Bunun için içindeki bitkiler ve balıklar çok önemli. Onlar bizi rahatlatıyor. Çünkü bize nereye ait olduğumuzu hissettiriyor. Her gün balklarla bunun için konuşuyoruz. Belki bu nedenle akvaryum köşelerinin “mabed”vari özel bir havası var. 

 

Belki bunları hissederken yalnız da değiliz. Belki uzun yıllar boyu insanlar bu duygularla deniz kabukları ve mercanları süs eşyası olarak kullandılar.

 

Belki bunun için “Akvaryumum Olmadan Asla” diyoruz.
 
Bir varmış bir yokmuş :) .

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

flikkerÇevrim Dışı

Kayıt: 12/08/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 42
flikkerÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 07 Eylül 2009 12:45
Bana göre akvaryum baska birşey.Ben kafamı sıkan birşey oldugunda akvaryumun karsısına geçiyorum ve balıkların kovalamacalarını kur yapmalarını izliyorum vede gerçekten bu nasıl bir duygu anlamıyorum.Balıklarım sanki benim çocuklarım ve ben yunus besliyorum.Bazen agzı dolu olan bir yunusum oluyor agzının içine dikkatli bakınca yumurtaların döndügünü görünce inanın dünyalar benim oluyor.Ve o yavrular o kadar masum geliyorki bana.Ben öğrenciyim evli değilim çocugum yok ama balıklarım bana cocuk yavruları ise gerçekten torun gibi geliyor

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

fatihafÇevrim Dışı

Kayıt: 01/09/2008
İl: Istanbul
Mesaj: 63
fatihafÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 07 Eylül 2009 12:51
Arkardaşlar yazdığım düşüncelerin benim olmadıgını tekrar yazma ihtiyacı hissettim ,aşk ve iş konusunuda hobiye başlama noktası olarak değilde daha fazla bağlanmamızın etkisi mi oldugunu merak ettiğim için yazdım yorum yapan arkadaşlara tekrar teşekkürler . Burada amaç herkezin tek bir doğruda toplanması değil rahat biçimde fikirlerini beyan etmelerini sağlamaktır herkeze mutlu balıklar diliyorum .

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir