Canlı yem.
Fetva sorulacak en son yer sanırım forumlardır. Fetva soracağınız kişinin ehil olup olmadığına çok dikkat etmeniz lazım. (Her konuda, sadece bu değil)
Şimdi eskiden artemia kullanımı olmadığından, doğrudan bununla ilgili hüküm olması pek mümkün değil.
Doğrudan bir hüküm yoksa bunun için ictihat gerekir.
İçtihat yapacak kişiler, yani mücdehidler dönemi kapandığı için bu alimlerin eserlerini doğru kaynaktan okuyabilecek birikimi olan birini bulmanız lazım.
Bunu bulsanız da o kişinin büyük alimlerin ve tercih imamları olarak adlandırılan kişilerin eserlerini karıştırması lazım.
O kişinin artemi'nın nasıl bir canlı olduğunu, kullanımını ve balıkların yemlenmesinde canlıların kullanılması ile ilgili konuları araştrıması lazım. Araştırdıktan sonra bu şekidle canlı yemle beslenecek balıkların gıda için üretilen balık veya seyir zevki için üretilen balık arasındaki farklarının incelenmesi lazım. (Birinde gıda olarak insanın faydalanması var.) Sonra fetvayı verecek kişi işin içinden çıkarsa size bildirir.
Bu işler böyle yürüyor, benim de zamanında bu şekilde kimi konuların fetvasını merak etmişliğim vardır. Bu işin altından çıkacak bilgisine güvenilir, alim olarak yetişmiş birisini biliyorsanız ona sorun veya diyanete danışın. Bunları forumdan kimsenin kolay kolay yapabileceğini, yapacak adamın da zaten forumlarda malayani ile vakit öldüreceğini sanmam.
Yani uzun lafın kısası yanlış yerde yanlış insanlara yanlış şeyi soruyorsunuz. Koyu renkle işaretlediğim cümleye göre hareket ederseniz ancak doğru cevap alırsınız.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Yüce dinimiz İslam, kainatta her şeyin bir denge ile yaratıldığını bildirir. Kainattaki tüm varlıklarda görülen denge Allah’ın varlığının birer işareti ve belgesidir. Kainattaki ekolojik dengeyi sağlayan en önemli unsurlarından birisi de hayvanlardır. Kuran-Kerim ekolojik sistemin önemli üyeleri olan hayvanları, “ümmet” olarak isimlendirmektedir.
En’am Süresinin 38. Ayetinde; “Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi ümmettir. Biz o kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler” buyrulmaktadır.
Bu Ayeti Kerimede, yeryüzündeki bütün canlıların insanlar gibi birer tür oldukları, tek hücrelilerden, omurgalılara, sürüngenlerden, ayaklarıyla yürüyenlere ve kanatlarıyla uçanlara kadar bütün canlıların müstakil birer varlık oldukları bildirilmektedir.
Allah’ın yarattığı her şey güzeldir ve O’nun engin sevgisiyle yaratılmıştır. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifadesini bulmuştur: “O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır”.(1) “Hayvanları da O yaratmıştır”.(2)
Canlı cansız yaratılmışların tamamı kendi lisanı halleriyle Allah’ı tesbih etmektedir. Cum’a Suresinin birinci Ayet-i Kerimesinde şöyle denilmektedir: “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey (herkes) O’nu tesbih eder. Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim olan Allah’ı tesbih eder.” Yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan insandan beklenen de, Allah’ı tesbih eden her varlığa şefkat ve merhametle muamele etmektir.
Resulullah (SAV) sadece insanlara değil, bütün canlılara karşı merhametli olunmasını istemiştir. Bir hadis-i şerifte: “Merhametli olanlara Rahman olan Allah merhamet eder. Yerde olanlara da merhametli olun ki, gökte olanlar (melekler) de size rahmet merhamet etsin”.(3) Hadiste geçen “yerde olanlara” ifadesinin içine her çeşit canlı girmektedir.
Hz. Peygamberin bu nasihatinin tarih boyunca Müslümanlar üzerinde çok etkili olduğu görülmektedir. Hz. Muhammed (SAV)’den aldıkları bu öğütle hareket eden Müslümanlar bütün canlılara merhamet ve hoşgörü ile bakmışlardır. Bu merhamet, sevgi ve hoşgörü medeniyetinden hayvanlar da nasibini almışlardır.
Büyük gönül insanı ve halk şairi Yunus Emre’nin “yaratılanı sev, yaratandan ötürü” şeklindeki sözü, atalarımızın kendi çevrelerine ve bu çevrede yaşayan her türlü canlıya karşı takındıkları tutumu çok özlü olarak dile getirmektedir.
Atalarımız hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini, hayvan hastaneleri, kuş evleri, kuş hastaneleri ve hayvanları korumaya yönelik çeşitli vakıflar kurarak göstermişlerdir.
Hayvanlara iyi davranmanın, cennete girmeye sebep olacağını bildiren Peygamberimiz sahabîlere şu olayı nakleder: “Yolda gitmekte olan birisinin susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya inip suyundan içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır. Adam kendi kendine: “bu hayvan da benim gibi susamış” deyip kuyuya tekrar iner. Ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve günahlarını bağışlamıştır”. Bunun üzerine sahabîler: “Hayvanları sulamakla bize de sevap var mıdır?” diye sordular. Resulullah (SAV): “Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır” buyurmuştur.(4)
Hayvanlara kötü davranmanın insanı cehenneme götüreceğini bildiren Hz. Peygamber (SAV): “bir kadın, bağlayıp yemek vermediği ve yer haşerelerinin yemesi için serbest bırakmadığı kedi yüzünden cehenneme girdi” buyurmuştur.
İslam dini, insana işkence yapmayı yasakladığı gibi hayvanlara da eziyet etmeyi ve işkence yapmayı yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz, “Cenab-ı Hakkın haksız olarak bir serçeyi öldürenden kıyamet gününde hesap soracağını”,(5) bildirmiş; “kuşların yuvalarının bozulmamasını, yumurta ve yavrularının alınmamasını”(6) emretmiştir.
Ömer b. Abdulaziz, hilafeti döneminde Valilerine gönderdiği mektuplardan birinde, atların boş yere koşturulup eziyet edilmemesini, bu şekildeki tatbikata kesinlikle mani olunmasını, atlara ağır gemlerin takılmamasını ve altında demir bulunan yularla eziyet verilmemesini istemiştir. Ömer b. Abdulaziz’in bu talimatı, hayvan haklarını koruma altına alınması bakımından son derece önemli tarihi bir örnektir.
Osmanlıların örfi hukukunda da hayvan haklarının korunduğu ve ihlal edenlere cezalar verildiğine dair bilgilere sahibiz.
Netice itibarıyla İslam, hayvanların sevilmesi, fıtrî yapılarına uygun işlerde çalıştırılması, kaldırabilecekleri kadar yük vurulması, yiyeceklerinin zamanında verilmesi, dövülmemeleri, hasta oldukları zaman tedavi ettirilmelerini emretmektedir.
Yalnız şunu belirteyim islamiyette kişiye özel işlem kur'an da veya hadiste geçmedikçe asla belirleyici olmaz.
Mesela Kuranda namaz kılmayanın cezası gayya kuyusudur der ancak bu her kılmayan oraya gidecek demek değildir bu inceliği gözden kaçırmamak lazım....
Ayrıca birde diyanetin alo fetva hattını ara istersen
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir