Amazon Biotop
Gönderim Zamanı: 09 Aralık 2008 23:42
Altay abi o zaman av hangi balık olacak ? Avcı cüce cichlid ise av hangisi ? Refet Abi sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun ?
Diğer forum üyelerininde bu konu hakkında yorumlarını bekliyorum . Saygılar ...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 10 Aralık 2008 02:10
Bol bitki sudaki inorganik besinleri tüketir, bu da su pirelerinin besini olan fitoplanktonların çoğalmasını engeller, yani hem bol bitkili hem de su pireli bir akvaryum çok zor. Su piresinin yerine besin zincirinde 2. halka olarak gammarus gibi çürükçül canlıları deneyebilirisin. Böylece çürüyen bitki yapraklarını, onlarla beslenen omurgasızlar sayesinde hızla besin döngüsüne geri kazandırabilirsin.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 10 Aralık 2008 11:00
KeremBey Resmen Tercüman olmus bana. Birde unutmadan Av Balık olmucak. Omurgasızlar olucak. Karides ve gammaruslar, Belkide su pireleri.
Av balık olursa onun artıkları çok büyük sorun yaratıcaktır. Yani büyük bir çiklit koyarsanız. Bunu taşıyan bir sistem çok büyük olmalı.
Av balık olursa onun artıkları çok büyük sorun yaratıcaktır. Yani büyük bir çiklit koyarsanız. Bunu taşıyan bir sistem çok büyük olmalı.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 10 Aralık 2008 12:30
[QUOTE=bjkalley]
Bölüm 1 - Akvaryumlardaki canlı yoğunluğu:
Bölüm 2 - Akvaryumlarda av avcı ilişkisi:
[/QUOTE]
Bunları yazmıştım. Devam ediyorum...
Bölüm 3 -Azot döngüsü:
Bitkiler şekeri üretiren suyu ve karbondioksiti hava ve sudan temin edebiliyorlar, bir nevi ekmek elden su gölden bir hayat yaşanıyor ancak protein üretmek için gerekli azotu havadan bağlayamıyorlar. Çünkü havadaki azotun bağlarını kırmak çok enerji istiyor ve amonyak, nitrat gibi azot kaynakları da varken, havadaki azotun varlığından haberleri bile olmuyor. O kadar ki, azotsuz toprakta yetişen bitkiler havadan azot kapmak yerine böcek yakalayıp ondan azotu almayı tercih ediyor. Gün olacak uzaklıştırmak için üşene üşene su değiştirdiğimiz nitrat gelip ihtiyaç duyduğumuz şey hatta bu sistemdeki en önemli şey olacak. Nasıl mı?
Sisteme karbondioksiti, oksijeni eklemekte çıkartmakta fazla mesele yok. Azotun aksine bu maddeler aynen olduğu gibi seviliyor ve havada da bol miktarda bulunduğundan sıkıntı olmuyor. Ancak azot öyle değil. Siz bir sistemi başta kaç canlı ve ne kadar su ile kurduysanız, ve bu canlıların bünyesinde ve suda ne kadar serbest olmayan azot atomu varsa o sistemde 1 yıl sonra da aşağı yukarı o kadar azot atomu vardır ve bu önemsenmeyecek miktarda azalıp artabilir ancak neticede yaklaşık olarak başladığımız kadar azotla gideriz. Bu ne demek? Bu demek ki bitki sayısı artıyorsa, bitkilere gelen azot, ölen bir balığın bünyesindeki azottur. Bu bitkinin bir şekilde örneğin çürükçül bitki yiyen gammarus tarafından yenip, onun da balık tarafından yenip tekrar balığa geçmesi gerekir. Ya da bitkiler bozulup da gammaruslarca yenmiş ve sayısı oldukça azalmışsa bu azotlar artık gammarusta ve suda nitrat halindedir, bu bitkisiz durum da sistemin üretkenliğini düşürür. Bu gibi durumlar genelde kendini kurtarır, fazla gammaruslar yem olur, avcı sayısı çok artar, gammaruslar azalınca av yeteneği ve şansı az olandan başlamak üzere avcılar açlıktan ölür, ardından bu ölülerin azotları ile sudaki diğer şartlar, ışık vb. de bitkiler için uygunsa bitkiler yine ürer. Ama denge bitkiler lehine aşırı geliştiğinde durum genelde kendini kurtaramaz. Besin piramidinin üzerinden başlayarak canlılar ölür. Gammarus, salyangoz gibi küçük canlılar ve bitki kalır. Sistem bu şekilde bir süre devam eder, sistemin şartlarına göre uzun veya kısa bir süre sonra gammarus da kalmaz, zira bitkideki gelişim çok iyiyse çürük bitki bulamayan gammarusların sayısı azalır, üreme olasılıkları düşer, çürük bitki gammarus dengesi iyi korunusa, bitkilerin yer sıkıntısı yüzünden kenar kısımların ve dipteki ışık almayan kısımların yaşamayıp ölmesi, bunların gammaruslarca yenmesi, sonra ölen gammarusların tekrar bitkilerce azot olarak alınması iyi bir dengede durursa ve en önemlisi de suda zaten bitkilerce azaltılmış azot kaynağının kalanının tamamı salyangozlarca ele geçirilmez ise (bunu sonraki bölümlerde detaylı olarak göreceğiz), bir sorun çıkana kadar; (ör. hastalık, gammarusların erkek veya dişi kalması, yüksek sıcaklıkların gammarusları öldürmesi veya üremesini durdurması vb.) sistem devam eder. Sonra ise bize bitki ve salyangoz kalır.
Azot açısından bitki budaması ve canlı ekleme çıkarması çok önemlidir. Bir bitkiyi budarken ve ölü balığı çıkarırken sistemin azotunu alıp canlı kütlesini düşürdüğünüzü, bitki ve canlı eklerken de arttırdığınızı bilmekte fayda var. Son olarak da bir canlının aşırı miktarda üremesi ve böylelikle azotu bünyesine alması kesinlikle sistemin devamı için müdahale gerektirdiğini gösterir aksi taktirde canlı çeşidi azalmış bir halde yeni bir denge kurulacaktır.
Bölüm 4 -Su ve mineral içeriği:
Su zamanla buharlaşacak. Eğer istenen düşük ve orta pHlı bir sistemse su eklemek sorun olacak. Çünkü buharlaşan sudaki mineral miktarı yok denecek kadar azdır, bizim sistemimizde de azot sayısı belirli olduğu için canlılar aşırı artış gösteremiyor örneğin bu yüzden salyangozlar aşırı artıp minerali kullanamıyor. Bu yüzden eğer buharlaşan su normal su ile tamamlanırsa su kapalı havza gölleri gibi (ör Tanganyika) zamanla çok sert olur. Bu göllerde de suyun tek gidiş yönü buharlaşmadır, nehirlerle beslenir ama bir nehirle kendini dışarıya veremez ve su minerallerce aşırı zengin olur. Bu da çoğy bitkilnin fazla sevdiği bir durum değildir. Buharlaşan suyun yerinin r/o ile tamamlanması önemlidir.
Bölüm 5 -Canlı rekabeti:
Canlılar tipine göre; daha çok ışığı, daha çok besini, daha çok yeri alabilmek için birbiriyle mücadele edeceklerdir. Örneğin bu tür bir akvaryumda birden fazla bitki türü genellikle en iyi yayılabilen bitkinin yaşamını sürdürmesiyle son bulur. Diğer bitki ya kıyıda köşede cılız olarak yaşar ya da tamamen ölür. Tabi uygun türler seçilirse veya yayılımcı bir bitkinin ulaşmasının çok zor olduğu bir yere diğer bitki konulursa ya da 2. bitki olarak javamoss gibi diğer bitkilerin arasında yaşayan gölge bitkisi konulursa fazla sayıda bitki bakılabilir.
Hayvanlar da birbiriyle rekabet halinde olacaktır. Örneğin salyangozlar en çok yosunu, artığı, çürümüş canlıları yiyerek, sayılarını çok arttırarak kendi ile rekabet eden gammarusun soyunu tüketebilir. Bu yüzden bu canlıların birinin dominantlığını engellemek için sayılarını kısıtlayıcı önlemler, avcılar almak gerekir.
Aynı tür arası rekabet güçlü olanın hayatta kalması açısından güzel olsa da, türler arası rekabet bahsettiğim gibi ciddi sorunlara ve canlı çeşidinin azalmasına yol açacaktır.
Devam edecek...
Saygılar,
bjkalley 2008-12-10 12:35:03
Bölüm 1 - Akvaryumlardaki canlı yoğunluğu:
Bölüm 2 - Akvaryumlarda av avcı ilişkisi:
[/QUOTE]
Bunları yazmıştım. Devam ediyorum...
Bölüm 3 -Azot döngüsü:
Bitkiler şekeri üretiren suyu ve karbondioksiti hava ve sudan temin edebiliyorlar, bir nevi ekmek elden su gölden bir hayat yaşanıyor ancak protein üretmek için gerekli azotu havadan bağlayamıyorlar. Çünkü havadaki azotun bağlarını kırmak çok enerji istiyor ve amonyak, nitrat gibi azot kaynakları da varken, havadaki azotun varlığından haberleri bile olmuyor. O kadar ki, azotsuz toprakta yetişen bitkiler havadan azot kapmak yerine böcek yakalayıp ondan azotu almayı tercih ediyor. Gün olacak uzaklıştırmak için üşene üşene su değiştirdiğimiz nitrat gelip ihtiyaç duyduğumuz şey hatta bu sistemdeki en önemli şey olacak. Nasıl mı?
Sisteme karbondioksiti, oksijeni eklemekte çıkartmakta fazla mesele yok. Azotun aksine bu maddeler aynen olduğu gibi seviliyor ve havada da bol miktarda bulunduğundan sıkıntı olmuyor. Ancak azot öyle değil. Siz bir sistemi başta kaç canlı ve ne kadar su ile kurduysanız, ve bu canlıların bünyesinde ve suda ne kadar serbest olmayan azot atomu varsa o sistemde 1 yıl sonra da aşağı yukarı o kadar azot atomu vardır ve bu önemsenmeyecek miktarda azalıp artabilir ancak neticede yaklaşık olarak başladığımız kadar azotla gideriz. Bu ne demek? Bu demek ki bitki sayısı artıyorsa, bitkilere gelen azot, ölen bir balığın bünyesindeki azottur. Bu bitkinin bir şekilde örneğin çürükçül bitki yiyen gammarus tarafından yenip, onun da balık tarafından yenip tekrar balığa geçmesi gerekir. Ya da bitkiler bozulup da gammaruslarca yenmiş ve sayısı oldukça azalmışsa bu azotlar artık gammarusta ve suda nitrat halindedir, bu bitkisiz durum da sistemin üretkenliğini düşürür. Bu gibi durumlar genelde kendini kurtarır, fazla gammaruslar yem olur, avcı sayısı çok artar, gammaruslar azalınca av yeteneği ve şansı az olandan başlamak üzere avcılar açlıktan ölür, ardından bu ölülerin azotları ile sudaki diğer şartlar, ışık vb. de bitkiler için uygunsa bitkiler yine ürer. Ama denge bitkiler lehine aşırı geliştiğinde durum genelde kendini kurtaramaz. Besin piramidinin üzerinden başlayarak canlılar ölür. Gammarus, salyangoz gibi küçük canlılar ve bitki kalır. Sistem bu şekilde bir süre devam eder, sistemin şartlarına göre uzun veya kısa bir süre sonra gammarus da kalmaz, zira bitkideki gelişim çok iyiyse çürük bitki bulamayan gammarusların sayısı azalır, üreme olasılıkları düşer, çürük bitki gammarus dengesi iyi korunusa, bitkilerin yer sıkıntısı yüzünden kenar kısımların ve dipteki ışık almayan kısımların yaşamayıp ölmesi, bunların gammaruslarca yenmesi, sonra ölen gammarusların tekrar bitkilerce azot olarak alınması iyi bir dengede durursa ve en önemlisi de suda zaten bitkilerce azaltılmış azot kaynağının kalanının tamamı salyangozlarca ele geçirilmez ise (bunu sonraki bölümlerde detaylı olarak göreceğiz), bir sorun çıkana kadar; (ör. hastalık, gammarusların erkek veya dişi kalması, yüksek sıcaklıkların gammarusları öldürmesi veya üremesini durdurması vb.) sistem devam eder. Sonra ise bize bitki ve salyangoz kalır.
Azot açısından bitki budaması ve canlı ekleme çıkarması çok önemlidir. Bir bitkiyi budarken ve ölü balığı çıkarırken sistemin azotunu alıp canlı kütlesini düşürdüğünüzü, bitki ve canlı eklerken de arttırdığınızı bilmekte fayda var. Son olarak da bir canlının aşırı miktarda üremesi ve böylelikle azotu bünyesine alması kesinlikle sistemin devamı için müdahale gerektirdiğini gösterir aksi taktirde canlı çeşidi azalmış bir halde yeni bir denge kurulacaktır.
Bölüm 4 -Su ve mineral içeriği:
Su zamanla buharlaşacak. Eğer istenen düşük ve orta pHlı bir sistemse su eklemek sorun olacak. Çünkü buharlaşan sudaki mineral miktarı yok denecek kadar azdır, bizim sistemimizde de azot sayısı belirli olduğu için canlılar aşırı artış gösteremiyor örneğin bu yüzden salyangozlar aşırı artıp minerali kullanamıyor. Bu yüzden eğer buharlaşan su normal su ile tamamlanırsa su kapalı havza gölleri gibi (ör Tanganyika) zamanla çok sert olur. Bu göllerde de suyun tek gidiş yönü buharlaşmadır, nehirlerle beslenir ama bir nehirle kendini dışarıya veremez ve su minerallerce aşırı zengin olur. Bu da çoğy bitkilnin fazla sevdiği bir durum değildir. Buharlaşan suyun yerinin r/o ile tamamlanması önemlidir.
Bölüm 5 -Canlı rekabeti:
Canlılar tipine göre; daha çok ışığı, daha çok besini, daha çok yeri alabilmek için birbiriyle mücadele edeceklerdir. Örneğin bu tür bir akvaryumda birden fazla bitki türü genellikle en iyi yayılabilen bitkinin yaşamını sürdürmesiyle son bulur. Diğer bitki ya kıyıda köşede cılız olarak yaşar ya da tamamen ölür. Tabi uygun türler seçilirse veya yayılımcı bir bitkinin ulaşmasının çok zor olduğu bir yere diğer bitki konulursa ya da 2. bitki olarak javamoss gibi diğer bitkilerin arasında yaşayan gölge bitkisi konulursa fazla sayıda bitki bakılabilir.
Hayvanlar da birbiriyle rekabet halinde olacaktır. Örneğin salyangozlar en çok yosunu, artığı, çürümüş canlıları yiyerek, sayılarını çok arttırarak kendi ile rekabet eden gammarusun soyunu tüketebilir. Bu yüzden bu canlıların birinin dominantlığını engellemek için sayılarını kısıtlayıcı önlemler, avcılar almak gerekir.
Aynı tür arası rekabet güçlü olanın hayatta kalması açısından güzel olsa da, türler arası rekabet bahsettiğim gibi ciddi sorunlara ve canlı çeşidinin azalmasına yol açacaktır.
Devam edecek...
Saygılar,
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 10 Aralık 2008 12:40
Cenk kardeşim başarır ben inanıyorum.Bence de ortaya çok güzel bişey çıkacak.Sabırsızlıkla bekliyorum...
Saygılar...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 10 Aralık 2008 12:41
Bunların Yanında. Salyangozları denge tutmak çok zor olucaktır. Cüceler gammarus varken. Salyangoz yemicektir. Birden fazla avcı eklersek sisteme durumlar sarpasarabilir. Avcılar avcıların yumurta ve yavrularınıda avlıcaklardır.
Avcıların dengeli olması lasım diye düşünüyorum.Av gammarus ve karidesler. Bir şekilde yaşamya devam eder. Hiç olmadı suyun üstünde 10-10 bir alan yapılır. İçine java mos yıgılır. Burda yavru gammarus ve karidesler büyür gelişir. Bir şekilde kurtarılır. Fakat avcıların üremesi en büyük sorunlardan biri.Bu arada Cürüyen bitkilerin geri dönüşümü çok yavaş olucaktır diye tahmin ediyorum.
Avcıların dengeli olması lasım diye düşünüyorum.Av gammarus ve karidesler. Bir şekilde yaşamya devam eder. Hiç olmadı suyun üstünde 10-10 bir alan yapılır. İçine java mos yıgılır. Burda yavru gammarus ve karidesler büyür gelişir. Bir şekilde kurtarılır. Fakat avcıların üremesi en büyük sorunlardan biri.Bu arada Cürüyen bitkilerin geri dönüşümü çok yavaş olucaktır diye tahmin ediyorum.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 10 Aralık 2008 13:49
Refet Abi bu güzel yazı için tekrar tekrar teşekkür ederim . Çok aydınlatıcı oluyor gerçekten . Ana tankta ne bitki kullanacağım hiç bir fikrim yok ama java moss olamaz çünkü java moss amazonda yok . Aklıma hep echinodorus sp.'ler takılıyor . Dediğin gibi R/O şart . Onu da ayarlayacağım . Kafama takılan bir soru daha var . Mesela bu tanka güneş ışığı şart mı ? Yoksa güneş ışığı görevi gören bitkili tanklar için kullanılan Sun Spot'lar iş görürmü . Çünkü güneş ışığı alan heryer dolu .
Böyle bir sump modeli kullanılabilir mi ? Kullanılırsa koku yapar mı ?
Saygılar ...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 10 Aralık 2008 14:33
Öncelikle sumpın tanımını bilmek lazım. Sump bir depodur, makine mühendisliği derslerinde de görüyoruz, örneğin bir sistemin altındaki yağ deposundan (yani sumpdan) pompalanan yağ üstteki makine elemanlarını yağlar ve tekrar sumpa geri dönüş yapar. Sump budur, sadece akvaryumculukla alakalı bir şey değil. Bu sistem de doğal olarak sump değildir. Yazdığım makalenin devamı da gösterecek ki bu şekilde bitkilerle ve balıklarla el değmeksizin yaşayacak bir sistem kurmak hemen hemen olanaksız. Bu durum ancak yosun, karides, salyangoz gibi basit canlılarla sağlanır. Böyle bir akvaryuma bir şekilde müdahale gerekecek, zaten öyle bir sistemde su piresinin yaşaması olanaksız. En ufak akıntıdan bile kaçıp gidiyorlar, aktıntıya kapılmasın diye ince bir tül koyarsanız bu sefer tül tortudan tıkanıyor, zaten fotolarda da gördüğünüz gibi doğada da uzun süre dokunulmayan akvaryumlarda da ciddi bir tortu olur. Akıntı olmayan, içindeki bazı küçük yavruların dışarı çıkıp, büyüklerin kalabileceği tül yavruluk gibi yapılmış büyük bir diktörtgenler prizması yapıp su pirelerini bunun içinde tutmakta fayda var. Çizdiğin akvaryum yamyam bitkilerle dolu. Java moss dışında hepsi besin sömürücüsü hızlı büyüyen bitki. Bunlar hızlıca büyüyüp ardından azot yokluğu çekilecek. Balık, su piresi vb. ölülerinden yeteri kadar azot bulurlarsa iyice büyüyüp uzarlar, en baskın olan akvaryumu kaplar, su yüzeyi su mercimeği ile kaplanacağı için altta iyi bir bitki gelişimi olmaz bu yüzden su üstüne çıkabilen en baskın bitki etrafı kaplar.
Saygılar,
Saygılar,
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 10 Aralık 2008 14:40
Refet Abi biraz kafam karıştı açıkçası . Yani benim bahsettiğim gibi bir sistemi kurmak olanaksızmıdır ?
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 10 Aralık 2008 23:10
Merhabalar.
Tüm yazılanları ilgi ile okudum.
Ciddi ciddi biyotop kurmak için ilk gereken en az 20 ton su kütlesidir. Sistemin işlemesi için müdahil olunan tanklar biyotop değil sadece doğasına benzer tanklardan ibarettir.
Peki az hacimde nasıl "doğasına benzer" tank kurulur.
Malumunuz besin zinciri. Bunu sağlamanın bir kaç yolu var.
İlki doğal yollarla. Yani avın avcıdan kaçma olasılığını artırarak. Bitki, taş vs gibi dekorlarla.
İkincisi sentetik yollarla. Avın yaşam alanına avcının girmemesini sağlayarak. Ancak arada bir avın kendi alanından dışarı çıkmasına müsade edecek şekilde.
Tank, bölümlere ayrılır. avcının giremeyeceği ölçüde sineklik/tül gerilir ve bu doğasında bulunan moss vb. gibi bitkilerle saklanır.
İki yöntemle de bu tarz kısıtlamalar getirdiğimizde ve av - avcı sayısını doğru (doğru= deneme yanılma yöntemi ile çıkacak sonuç) ayarladığımızda zincir işlemeye başlayacaktır.
Bir biyolojik sistemin en olmazı çürükçül canlılar. Balığından bakterisine yaşama şansı vermek gerekir. Doğasına benzer yapacağımız için haricen filtre sistemi şart.
Linkinde filtre sistemini görebilirsiniz. Bahsi geçen biyolojik sistemlerin doğasında bol bol bitki bulunmakta zaten. Filtre sistemindeki bitkiler çıkarılabilir.
Av - Avcı ilişkisinin bireylerini Refet Bey ince detayları ile anlatmış zaten. Tür seçimi tamamen Refet Ali Bey'in tavsiyesi referans alınarak yapılabilir.
Saygılarımla.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 10 Aralık 2008 23:57
http://www.sera.de/index.php?id=60&L=6
Cenk,bu link akvaryum bitkilerin ve dekorasyonun için örnek olabilir.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 12 Aralık 2008 00:44
Teşekkür ederim Ümit Abi . Sentetik yolları pek beğenmedim . İlki daha makul gibi duruyor . Olmazsa filtrasyonu dediğim gibi değilde , bahsettiğin filtre sistemi gibi yapabilirim . Hiç olmadı 6-7 ay bu çürükçül canlıların kolonileşmesini bekleyip ; istediğim doğal dekoru verip dışarıdan destekli tankada dönüştürebilirim ama herzaman ekosistem daha iyidir .
İnternette biraz araştırmalar yaptım . Bizim kuracağımız tank mecburen blackwater pool dediğimiz havuzcuklardan olacak . Bu havuzcuklarda en fazla Rio Negro'da var ama içeriğine baktığımızda bu blackpoollarda yaşayan apistogrammaları ülkemizde bulamayız gibi . Gerçi tür seçimine daha çok var . Birçok kez deneme-yanılma yöntemini uygulamayı düşünüyorum . Birde amazon havzasında Nymphæ cinsi nilüferler bulunurmu ? Yanlış hatırlamıyorsam Nymphæ Alba vardı ...
Bazı üstadlarımızın bu konuya yorum yazmaması beni üzdü açıkçası mesela Onur hocamız(Onur Uygun) , Mustafa Hocamız(Mustafa Erdoğar) , Batuhan Hocamız(Batuhan Bayram) vs vs vs
Saygılar , sevgiler ...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 12 Aralık 2008 01:08
[QUOTE=bjkalley]
Bölüm 1 - Akvaryumlardaki canlı yoğunluğu:
Bölüm 2 - Akvaryumlarda av avcı ilişkisi:
Bölüm 3 -Azot döngüsü:
Bölüm 4 -Su ve mineral içeriği:
Bölüm 5 -Canlı rekabeti:
[/QUOTE]
Bu bölümlerin ardınan bugünkü bölümümüz enerji bölümü.
Bölüm 6 -Enerji dengesi:
Enerjinin pek çok ayrı sınıflandırması vardır. Bizim ilgilendiğimiz konu akvaryum canlılarındaki enerjinin sisteme getirilmesi, tüketimi ve aktarımıdır.
Küçükken yemekleri yiyip nasıl enerji aldığımızı merak ederdim. Gözümde canlanan olay şu şekildeydi. Biz bu yemekleri yiyoruz, dişimizde iyice sıkıştırıyoruz, mide de iyice sıkıştırıyor ve bu sıkışma ile içlerindeki enerji çıkıyor, bize enerji veriyor, bir kısmını da parçalamadan depo ediyoruz ve büyüyoruz. Çocuk aklı ile yapılan bu tespit bilimsellikten uzak ve saçma olsa da en azından bende işlerin nasıl yürüdüğüne dair bir merak ve doğruya ulaşma isteği doğurmuştu. Benim düşündüğüm gibi atomları parçalayıp yok etsek heralde bir çilekle koşarak şehirleri arası tur yapabiliriz :) Neticede çevremden de aradığım bilgiyi bulamayınca seneler sonra bir biyoloji dersinde topladığım parçalarla birleşen bütün neticesinde kafamdaki o tozlanmış lamba bir anda yandı. Enerji, besinlerin moleküllerinin arasındaki bağlarda saklanıyor. Örnek vermek gerekirse bir şeker molekülünü (C6H12O6), bizim enzimlerimiz oksijen (O2) yardımı ile parçalarına ayırıyor. Hem de bizim çok iyi bildiğimiz parçalara. 1 adet C6H12O6 + 9 adet O2 ---> 6 adet CO2 + 6 adet H2O . Evet 1 molekül şekeri yakmak için 9 molekül oksijen kullandık ve 6'şar molekül karbondioksit ve su çıktı. Bu şeker asla midede değil, her zaman hücrenin içinde karbondioksit ve suya parçalanır ve en basit oksijenli aciz bakteriden, insana kadar tüm oksijenli ortam canlılarında bu olay gerçekleşir ve en temel enerji kaynağıdır.
Canlılar hareket etmek, sistemlerini, hücrelerini çalıştırmak, iş yapmak için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Bu enerji de üst paragraftaki işlem sonucu sağlanır. Normal akvaryumda veriyoruz yemi, alıyorlar yemdeki şekeri her şey güzel ama kapalı sistemde iş öyle değil. Bu enerji, üreticilerde sisteme alınır ve besin piramidini alttan üste doğru harcanarak dolaşmaya başlar, bu yüzden besin piramidindeki birey sayıları da tepedeki en avcı olana doğru çıktıkça azalır. Akvaryuma bu enerjiyi getiren yegane yerler bitkiler ve yosunlar gibi fotosentetik canlılardır. Ne nitrifikasyon bakterileri, ne çürükçül canlılar üretim yapabilir, bu işi fotosentetik canlılar yapar. Enerji üretirler lafı hatalı olur, enerji değil şeker üretirler, enerjiyi sisteme kazandırırlar. Bunu da şu şekilde yaparlar: 6 adet CO2 + 6 adet H2O ---> C6H12O6 + 9 adet O2 Evet yukarıdaki işlemin tersi Yukarıda bu işlemin tersini yapıp işlemden enerji kazanıp harcamıştık. Bu işlemde ise bunlar arasında bağ oluşturmak için bize enerji lazım. Bu enerji ise sisteme nereden gelebilir? Tabi ki ışıktan. Işıktan elde edilen enerji ile karbondioksit ve su birleştirilip şeker yapılır ve oksijen açığa çıkar. Bu üretilen şekerlerin bir kısmı bitki tarafından yaşamsal faaliyetler için kullanılır, kalan kısmı ise nişasta yapılarak depolanır. Bu enerji, nişasta vasıtası ile bitkiyi yiyen canlıya aktarılır. Burada önemli olan bir nokta var. Eğer bitkinin çürümüş yapraklarının örneğin gammarusca yenmesini ve bunu yiyen canlıların avcılarca yenerek enerjinin besini piramidin üstüne taşıması bekleniyorsa sistemde sorun vardır. Çünkü bitki çürüdüğünde bu enerjinin pek çoğu çürükçül bakteriler tarafından alınır, karbondioksit ve suya dönüşüp enerji işlemi yukarılara tırmanmadan hemen yine baştan başlar. Çürükçül bakteriler sistem için önemlidir fakat bu kadar erken devreye girmeleri sistem için iyi olmaz. Bu yüzden bitkilerin olabildiği kadarıyla sağlam şekilde yenmesi gerekir. Bunu yiyen canlı (ör. gammarus) içindeki şekeri doğrudan alamaz çünkü şeker nişasta halinde depolanır. Yiyen canlı bu nişastanın bir kısmını midesinde şekere parçalayıp, şekeri de hücrelerine enerji kullanmak için alır, bu nişastanın bir kısmını ise alamadan bağırsaklarından dışkı olarak atılır. Bize çürükçül bakteriler bu dışkılar için lazımdır ve devreye girerler.
Neticede bu canlı şekerleri glikojen olarak depolar, lazım olduğunda şekere çevirip kullanır (konu için önemsiz bir detay, hayvanlar nişata yapamaz, glikojen yapabilir, glikojen balıkta ve biz gibi canlılarda karaciğerde depolanır. Kanda şeker azsa glikojenler çözülüp kana şeker verilir, çoksa da karaciğerde glikojen olarak depolanır. Tabi bu tüm şeker karaciğerde demek değildir, vücutta, kaslar ağırlıklı olmak üzere çok yerde hatta her yerde bulunur .) Ardından gammarusu yiyen avcı balık vücüdunda et olarak, kan olarak, karaciğer olarak vb. depolanan bu enerjiyi midesine indirir. Mide ve bağırsaktan geçerken büyük kısmını yakalar, yakalayamadığı kısım dışkı olarak atılır ve çürükçüller devreye girer.
Bu konu başlığından bakıldığında bir sistem için üretcinin (bitkinin ve yosunun) ne kadar önemli olduğu ve besin zincirinin ne kadar dikkatli ve özenli ayarlanması gerektiği görülebilir. Harcanan enerji kadar besini sisteme getirmeliyiz, kakadu yüzerken harcadığı enerjinin temelinin bizim ışıktan geldiğini bilmeli, bu enerjinin bitkiden alınıp, birazının harcanıp birazının gammarusa geçerek, onun da birazının harcanıp, birazının kakaduya geldiğini bilip sisteme hakim olmayız.
Son bir not: Havada bol karbondioksit, akvaryumda da bol su var, bu bitkiler kocaman olur kontrol edilemez diye düşünülebilir. Ancak biz olayı parçalara böldük ve olayları mümkün olduğunca bağımsız inceliyoruz. Bitki, karbondioksit ve su ile şekeri üretir ancak, azot döngüsünde hatırlayacağımız gibi; protein yapımı için su ve karbondioksit yanında azota ihtiyacı var, bunu da nitrat, amonyak gibi azotlu bileşiklerden alır. Yeni yapraklar için protein, protein için azot lazım, o da bölüm 3'den hatırlayacağımız üzere kısıtlı.
Devam edecek...
Saygılar,bjkalley 2008-12-12 13:44:38
Bölüm 1 - Akvaryumlardaki canlı yoğunluğu:
Bölüm 2 - Akvaryumlarda av avcı ilişkisi:
Bölüm 3 -Azot döngüsü:
Bölüm 4 -Su ve mineral içeriği:
Bölüm 5 -Canlı rekabeti:
[/QUOTE]
Bu bölümlerin ardınan bugünkü bölümümüz enerji bölümü.
Bölüm 6 -Enerji dengesi:
Enerjinin pek çok ayrı sınıflandırması vardır. Bizim ilgilendiğimiz konu akvaryum canlılarındaki enerjinin sisteme getirilmesi, tüketimi ve aktarımıdır.
Küçükken yemekleri yiyip nasıl enerji aldığımızı merak ederdim. Gözümde canlanan olay şu şekildeydi. Biz bu yemekleri yiyoruz, dişimizde iyice sıkıştırıyoruz, mide de iyice sıkıştırıyor ve bu sıkışma ile içlerindeki enerji çıkıyor, bize enerji veriyor, bir kısmını da parçalamadan depo ediyoruz ve büyüyoruz. Çocuk aklı ile yapılan bu tespit bilimsellikten uzak ve saçma olsa da en azından bende işlerin nasıl yürüdüğüne dair bir merak ve doğruya ulaşma isteği doğurmuştu. Benim düşündüğüm gibi atomları parçalayıp yok etsek heralde bir çilekle koşarak şehirleri arası tur yapabiliriz :) Neticede çevremden de aradığım bilgiyi bulamayınca seneler sonra bir biyoloji dersinde topladığım parçalarla birleşen bütün neticesinde kafamdaki o tozlanmış lamba bir anda yandı. Enerji, besinlerin moleküllerinin arasındaki bağlarda saklanıyor. Örnek vermek gerekirse bir şeker molekülünü (C6H12O6), bizim enzimlerimiz oksijen (O2) yardımı ile parçalarına ayırıyor. Hem de bizim çok iyi bildiğimiz parçalara. 1 adet C6H12O6 + 9 adet O2 ---> 6 adet CO2 + 6 adet H2O . Evet 1 molekül şekeri yakmak için 9 molekül oksijen kullandık ve 6'şar molekül karbondioksit ve su çıktı. Bu şeker asla midede değil, her zaman hücrenin içinde karbondioksit ve suya parçalanır ve en basit oksijenli aciz bakteriden, insana kadar tüm oksijenli ortam canlılarında bu olay gerçekleşir ve en temel enerji kaynağıdır.
Canlılar hareket etmek, sistemlerini, hücrelerini çalıştırmak, iş yapmak için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Bu enerji de üst paragraftaki işlem sonucu sağlanır. Normal akvaryumda veriyoruz yemi, alıyorlar yemdeki şekeri her şey güzel ama kapalı sistemde iş öyle değil. Bu enerji, üreticilerde sisteme alınır ve besin piramidini alttan üste doğru harcanarak dolaşmaya başlar, bu yüzden besin piramidindeki birey sayıları da tepedeki en avcı olana doğru çıktıkça azalır. Akvaryuma bu enerjiyi getiren yegane yerler bitkiler ve yosunlar gibi fotosentetik canlılardır. Ne nitrifikasyon bakterileri, ne çürükçül canlılar üretim yapabilir, bu işi fotosentetik canlılar yapar. Enerji üretirler lafı hatalı olur, enerji değil şeker üretirler, enerjiyi sisteme kazandırırlar. Bunu da şu şekilde yaparlar: 6 adet CO2 + 6 adet H2O ---> C6H12O6 + 9 adet O2 Evet yukarıdaki işlemin tersi Yukarıda bu işlemin tersini yapıp işlemden enerji kazanıp harcamıştık. Bu işlemde ise bunlar arasında bağ oluşturmak için bize enerji lazım. Bu enerji ise sisteme nereden gelebilir? Tabi ki ışıktan. Işıktan elde edilen enerji ile karbondioksit ve su birleştirilip şeker yapılır ve oksijen açığa çıkar. Bu üretilen şekerlerin bir kısmı bitki tarafından yaşamsal faaliyetler için kullanılır, kalan kısmı ise nişasta yapılarak depolanır. Bu enerji, nişasta vasıtası ile bitkiyi yiyen canlıya aktarılır. Burada önemli olan bir nokta var. Eğer bitkinin çürümüş yapraklarının örneğin gammarusca yenmesini ve bunu yiyen canlıların avcılarca yenerek enerjinin besini piramidin üstüne taşıması bekleniyorsa sistemde sorun vardır. Çünkü bitki çürüdüğünde bu enerjinin pek çoğu çürükçül bakteriler tarafından alınır, karbondioksit ve suya dönüşüp enerji işlemi yukarılara tırmanmadan hemen yine baştan başlar. Çürükçül bakteriler sistem için önemlidir fakat bu kadar erken devreye girmeleri sistem için iyi olmaz. Bu yüzden bitkilerin olabildiği kadarıyla sağlam şekilde yenmesi gerekir. Bunu yiyen canlı (ör. gammarus) içindeki şekeri doğrudan alamaz çünkü şeker nişasta halinde depolanır. Yiyen canlı bu nişastanın bir kısmını midesinde şekere parçalayıp, şekeri de hücrelerine enerji kullanmak için alır, bu nişastanın bir kısmını ise alamadan bağırsaklarından dışkı olarak atılır. Bize çürükçül bakteriler bu dışkılar için lazımdır ve devreye girerler.
Neticede bu canlı şekerleri glikojen olarak depolar, lazım olduğunda şekere çevirip kullanır (konu için önemsiz bir detay, hayvanlar nişata yapamaz, glikojen yapabilir, glikojen balıkta ve biz gibi canlılarda karaciğerde depolanır. Kanda şeker azsa glikojenler çözülüp kana şeker verilir, çoksa da karaciğerde glikojen olarak depolanır. Tabi bu tüm şeker karaciğerde demek değildir, vücutta, kaslar ağırlıklı olmak üzere çok yerde hatta her yerde bulunur .) Ardından gammarusu yiyen avcı balık vücüdunda et olarak, kan olarak, karaciğer olarak vb. depolanan bu enerjiyi midesine indirir. Mide ve bağırsaktan geçerken büyük kısmını yakalar, yakalayamadığı kısım dışkı olarak atılır ve çürükçüller devreye girer.
Bu konu başlığından bakıldığında bir sistem için üretcinin (bitkinin ve yosunun) ne kadar önemli olduğu ve besin zincirinin ne kadar dikkatli ve özenli ayarlanması gerektiği görülebilir. Harcanan enerji kadar besini sisteme getirmeliyiz, kakadu yüzerken harcadığı enerjinin temelinin bizim ışıktan geldiğini bilmeli, bu enerjinin bitkiden alınıp, birazının harcanıp birazının gammarusa geçerek, onun da birazının harcanıp, birazının kakaduya geldiğini bilip sisteme hakim olmayız.
Son bir not: Havada bol karbondioksit, akvaryumda da bol su var, bu bitkiler kocaman olur kontrol edilemez diye düşünülebilir. Ancak biz olayı parçalara böldük ve olayları mümkün olduğunca bağımsız inceliyoruz. Bitki, karbondioksit ve su ile şekeri üretir ancak, azot döngüsünde hatırlayacağımız gibi; protein yapımı için su ve karbondioksit yanında azota ihtiyacı var, bunu da nitrat, amonyak gibi azotlu bileşiklerden alır. Yeni yapraklar için protein, protein için azot lazım, o da bölüm 3'den hatırlayacağımız üzere kısıtlı.
Devam edecek...
Saygılar,
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 12 Aralık 2008 01:51
Rafet Bey Anladıgım Kadarıyla Böyle Bir akvaryumda.Ekleme Ve çıkarma yapmak Çok büyük dengeleri alt üst edebilir. Mesela biz bir bitkinin çürümüş yapraklarını budarsak.Bize çok gerekli maddeleri elemiş oluruz. Tabi dışardan katmassakta Bütün Zincirimiz Bozulur.Fakat Eksilen Suyun tamamlanması Konusunda . Su buharlaşınca Mineraller içerde kalıyor Sizinde Dediginiz gibi ve Suyu gittikçe sertleştiriyor. Biz ro su kullandıgımız halde. Bunu sürekli yapıcaz ve belli bir süre sonra Ph degerlerimiz yukselicektir. Bu çok uzun yıllarmı alır, yoksa 1 sene gibi kısa bir sürede bile olabilirmi.Birde Karidesler Yosunları yicekler. Gammaruslarda çürük yaprakları. Yani Avcı Tayfamız Karideslerden BitkiselProtein Ve gammurslardan
Nişastayı Alabilicekler Ve bunu glikojene çeviricekler yalnıs anlamadıysam. Yani aslına bakarsak. Çok güzel oturmuş bir dengede Avcılarımızın aç kalması Yada besin yetersizligi çekmesi sözkonusu degil. Fakat Bitkilerin budanması nasıl olucak. Budadıgımız bitkileri suya gerimi atıcagız? Çunki ordan gelen oraya gitmeli. Yoksa dengeyi bozmuş oluruz. Birde Rotala Çınar gibi bitkilerle yeterli Döngüyü saglıyabilirmiyiz. Yoksa Japon semsiyesi ,papirüs gibi. Büyük Bitkileremi ihtiyacımız var.Veya Sistemi Paladaryum gibi tasarlayıp. Bataklık bölümü Yapıp. (entegre Arıtma Sistemimiz) Burdaki bitkileri paladaryum bitkisi olarak seçip. Aynı zamanda avlarımızın burda çogalmasını saglıyabiliriz.Budadıgımız Bitkileride Burada Yere Yatırıp çürümelerini bekliyebiliriz. Yada alırız parça parça dograrız bu bitkileri oraya yıgarız.Aslında aklımda muhteşem şeyler canlanıyor. Cenk kardeşim bu işe başlarsa. An ve an yanındayım.El becerisi benden
Nişastayı Alabilicekler Ve bunu glikojene çeviricekler yalnıs anlamadıysam. Yani aslına bakarsak. Çok güzel oturmuş bir dengede Avcılarımızın aç kalması Yada besin yetersizligi çekmesi sözkonusu degil. Fakat Bitkilerin budanması nasıl olucak. Budadıgımız bitkileri suya gerimi atıcagız? Çunki ordan gelen oraya gitmeli. Yoksa dengeyi bozmuş oluruz. Birde Rotala Çınar gibi bitkilerle yeterli Döngüyü saglıyabilirmiyiz. Yoksa Japon semsiyesi ,papirüs gibi. Büyük Bitkileremi ihtiyacımız var.Veya Sistemi Paladaryum gibi tasarlayıp. Bataklık bölümü Yapıp. (entegre Arıtma Sistemimiz) Burdaki bitkileri paladaryum bitkisi olarak seçip. Aynı zamanda avlarımızın burda çogalmasını saglıyabiliriz.Budadıgımız Bitkileride Burada Yere Yatırıp çürümelerini bekliyebiliriz. Yada alırız parça parça dograrız bu bitkileri oraya yıgarız.Aslında aklımda muhteşem şeyler canlanıyor. Cenk kardeşim bu işe başlarsa. An ve an yanındayım.El becerisi benden
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir